Pansuman değil ameliyat gerek
Bursa’da yaşamanın olumlu bazı nedenleri artık ortadan kalkmaya başladı.
‘Emekli olduktan sonra gider rahat ederim’ diye tarif edilen kentten eser yok şimdi… Yeşil’in, meyvenin, sebzenin, hava kalitesinin ve birbirine saygılı insanların hızla azaldığı bir kentteyiz hepimiz.
Mimari estetikten yoksun beton binaların kuşattığı, binlerce fabrikanın, işyerinin, üretim tesisinin arasında ayakta kalan o canım tarihin, cumbalı evlerin, hanların, hamamların, çeşmelerin, kervansarayların, tekkelerin ve camilerin önünden geçerken yabancılaştığının farkında bile olmayan, hemşericilik girdabında çırpınan (!) ve varsa yoksa bol sıfırlı rakamların telaffuz edildiği bir yer artık Bursa.
Anadan babadan kalan son arsayı satarak taksiye çeviren ya da küçük işletmelerde gün geçiren, eşlerini bir başka eve temizliğe göndermek zorunda kalan, fakirleştiğini ancak icra geldiğinde fark eden, banka kredi kartları sokaklarda pazarlanan, dost kavramı ‘fayda’ paydasında kalmış bir yığın insanla karşı karşıyayız…
Geniş halk kitlelerinin oyalanması gerektiğini biliyorum. Futbol ağırlıklı spor anlayışının devasa yapılarla pekiştirildiği bir kentin varoş çocuklarını, asla görmedikleri bir hayvan olan timsah figürünün altında topladığımızın da bilincindeyim. ‘Kafası nerede kafası’ diye tempo tutanların kafasındaki imgelerin dar kalıplardan çıkamadığını, yemek, barınma ve giyecek gibi zorunlu gereksinimler dururken marka giyinmek, marka mekanlarda görünmek ve marka otomobillerde cirit atmak gibi varsılların doğasında olan hemen her şeye özenenlerin de olması korkutuyor beni. Herkese doğal gelebilir; oysa makasın kesmediği kumaş gibi sert bir mizacın başlangıcındaki gençlik artık atasıyla bile sorun yaşıyor… Yok sayıyor…
‘Nerelisin?’ diye sorun yoldan geçenlere; hemen bu kentin dışından geldiklerini anlarsınız. Anneannesi ve dedesi Yunan askerleri Karacabey tarafından gelerek Altıparmak’tan bugünkü Valilik binasına doğru yürürken atılan ‘Zito Venizelos’ naralarına tanıklık etmemiş olanların yağmaladığı bir Bursa’dan söz ediyorum. Tarih bilinci oluşmamış, Bursa’nın değerlerini özümsememiş, Atatürk Caddesi ile Setbaşı arasında tur atmanın hazzını tatmamış, 3 milyonluk bir metropoldeyiz…
Tüm bunları; TÜİK’in ‘2015 yılı İllerde Yaşam Endeksi’ raporu nedeniyle yazdım. 11 başlıkta yapılan araştırmaya göre Bursa, Bilecik, Rize, Yalova gibi illerin gerisinde kalarak 19’uncu sırada kendine yer bulmuş da o yüzden yazdım. Anadolu yarımadasının kuzey batısında, Allah’ın (cc) verdikçe verdiği bir ildeyiz ve bence gerilerdeyiz… Ne üniversitemiz üst sıralarda ne de yaşam standartlarımız.
Genel sağlık durumu, sağlık altyapısı ve imkanlarının yeterliliği, sağlık hizmetlerinden memnuniyet açısından yaşam kalitesiyle doğrudan ilgili olan sağlık boyutu endeksinde ise 0,6404’lük bir değere sahip olan Bursa, Çankırı’nın ardından 35’inci sırada… Ne güzel değil mi… Onca özel hastane, onca kamu hastanesi, onca termal tesis… Boşuna…
Ya yeşil Bursa… Vatandaşların sağlığına ve sürdürülebilir yaşamına doğrudan etkisi bulunan çevre boyutuna ilişkin endekste, ‘Yeşil Bursa’ olarak anılan kent, en kötü performansını gösterdi. 0,5968’lik değerle Bursa 48’inci sırada… Ey çevre ve orman il müdürlükleri, ey yeşile aşık halkım yazın bunu bir kenara…
Bursa, güvenlik konusunda da sınıfta kaldı. 81 il arasında 43. sırada yer alan Bursa, 73. olan İstanbul’dan daha iyi durumda yer alsa da, Türkiye’nin yarısından kötü durumda.
Güçlü toplumsal ilişkilere, çeşitli sosyal faaliyetlere sahip olma yoluyla bireylerin sağlık, çalışma hayatı gibi diğer yaşam boyutlarını da olumlu etkileyen sosyal yaşam endeksinde ilk sırayı İstanbul alırken Bursa 10’uncu sırada. İnsanların ihtiyaç ve isteklerinin karşılanmasından doğan tatmin düzeyini ifade eden yaşam memnuniyeti boyutunda ise Bursa ortalama bir performans göstererek 35’inci sırada…
Bursa ağır yara almış besbelli.
Pansuman değil ameliyat zamanı…