Terörün röntgeni
Terör eylemlerinin en önemli ögesi, sesini duyurmak! Yapılan eylemin kendisinden çok, insanlar ve toplum üzerinde yaratacağı etkinin büyüklüğü göz önüne alınır. Terörün temel amacı; can almak, can yakmak, korku, endişe, kaygı ve güvensizlik hissi yaratmaktır.
Nefret, üzüntü, kızgınlık ve öfke haliyle toplumun var olan dengelerini bozmak ister terörist. Yaşamı, normal akışından çıkartıp, moralleri bozuk, birbirine ve geleceğine güveni sarsılan insanlar oluşturmak, onları birbirinden ayrıştırmak isterler… Yeşerdiği toplumda otoritenin sarsıldığını, kendi otoritesi altında insanların daha rahat yaşayacağını dikte ederler.
Örgüt, ayrıştırdığı her bireyin yanında olduğunu söyler. Topluluk psikolojisini iyi bilen yöneticiler eliyle yeni gelenlere iyi davranılır. Dağların, ovaların, suların, madenlerin sahibi gibi hissetmeleri sağlanır. Ailesinin güvencede olduğu, onlarla irtibata geçtiklerini, her ihtiyaçlarının karşılandığı yalanı fısıldanır. Evlere bırakılan mektuplarda “sizden bir kişi gelecek” emri verilir. Gelmediği taktirde olacaklar bilinir; Sonu ölümdür.
Teorik ve pratik derslerle beyinler formatlanır. Geçmişte ne yaptığınızdan çok gelecekte yapacaklarınız öne çıkar. Baskınlar, öldürmeler, yol kesmeler, adam kaçırmalar, devlet güçleriyle çatışmalar, sürekli yer değiştirmelerle örgüt elemanı olup çıkıverir insanlar.
Geceler geceleri, gündüzler gündüzleri kovalar. İstihbaratçı olurlar, gizlilik esastır. Köylere giderler, yiyecek bulmak zorundadırlar, su kaynaklarına yakın yerlerde kamplar kurarlar. Görmedikleri, bilmedikleri, adım atmadıkları yer kalmaz. Arkadaşlar edinirler orada. Temkinli olmak zorundadırlar ve her an çatışmaya hazır beklerler. Öldürmeye başlamaları ile birer ölüm makinesine dönüşmeleri arasında öyle sanıldığı gibi çok zaman geçmez. Baştaki komutanın her sözü tartışmasız kabul edilir. Ucunda ölüm bile olsa artık dönülmez noktalara doğru yol alırlar. Tekrarlar sıkıntı yaratsa bile hep gelecekle ilgili umutlar hep taze tutulmak zorundadır. Para harcayacak yer olmasa bile onlar adına ayrılan miktarlar, örgütün kasasında birikir. Bir gün alacaklarına inanırlar.
Aynı duyguları paylaşan insanlar haline dönüştüklerini biri onlara hatırlatıncaya kadar yarı insan yarı robot hale gelirler. Gururla söyledikleri marştır çoğu kez.
Toplumdan aldıklarını topluma vereceklerini savunan lider kadroların kim olduğunu, ne yediğini, nerede yaşadığını sorgulamazlar. Arada telsizden sesini duyanlar olsa bile onlar son kadrolar olarak sadece uygulama aşamasında devreye girerler.
Batıdan gelen yardımların neden geldiğini pek anlamazlar. Anlamaya çalışmaları örgüt içi infazın da başlangıcı olur. İtalyan mayınlar, Alman silahlar, Rus tüfekler, Fransız mermiler, Amerikan giysiler, Belçika telefonlar, İspanyol kumaşlar, yerli mekap ayakkabılar… Dünyanın her yerinden arkadaşlar…
Şimdilerde Türkiye’de faaliyet gösteren örgütün kısa tarihine göz atanlar, yukarıda saydığım aşamalardan mezun olan onlarca insanla aynı havayı soluduğumuzu görebilir. Korku, endişe ve gelecek kaygısı taşıyan Türk halkı, konserleri iptal ediyor, sinema, tiyatro, internet cafe, toplu ulaşım, eğlence ve alış veriş merkezlerinde etrafı kesiyor. Sahipsiz her bavul, çanta dikkati çekiyor.
Onların istedikleri belli… Spor karşılaşmaları yapılmasın, market, kasap, pazar yerleri açılmasın. Radyolar, televizyonlar yayınlarına ara versin. Çocuklarımızı parklara götürmeyelim. Düğünlerimizi, doğum günlerimizi, evlilik yıldönümlerimizi, parti kongrelerimizi, dernek veya kulüp toplantılarımızı erteleyelim. Mahalle kahvelerine, üniversite kantinlerine, kafeteryalara gitmeyelim. Ev, komşu gezmesi bile yapmayalım. Arkadaş, dost, aile ziyaretinde bulunmayalım. Bayramlarımızı kutlamayalım. Kapımızı kilitleyip evde kalan neyimiz varsa onlarla idare edip oturalım. Üzülelim, ürkelim, tırsak olalım, yas tutalım, susalım.
Hayır. Aklımızla hareket edelim, aramıza nifak tohumları ekilmesine izin vermeyelim!