Ne oldu bize?
Türkiye, zaman zaman doğru oy kullanamayanlar, doğru düşünemeyenler ve doğru idare sistemi konusunda kafa yormayanlar yüzünden duvara tosluyor.
Bir meslek sahibi olamadan yaşamaya çalışan, günde ortalama 200 kelimeyle konuşan, Amerikalı söz yazarı ve sanatçı Kurt Cobain’i ‘Kürt Kobane’ diye okuyan, hayatını sloganlarla ve anlatılanlarla yönlendiren insanlarımızın ‘dünya’ ile kurduğu ilişkinin adını koyamıyorum. En iyi tahminle günün 8-10 saatini laklak ve televizyon dizileriyle geçiren kadınlarımız da ayrı bir araştırma konusu…
Hafta sonunda oynanan bilmem ne maçını günlerce konuşan, bir anda teknik direktör olarak takım kuran, kaçan gol sonrası “ben olsaydım” diye kendini göklere çıkaran insanımızı anlamakta da zorlanıyorum. Sanki onlar ve biz diye ikiye hatta üçe, dörde ayrılmış gibiyiz. Başka Türkiye’de yetiştik, başka sokaklarda gezdik, başka okullarda okuduk, başka dillerde yayınlar okuduk desem… Hayır hiç de öyle değil… Devlet okullarında 3 arkadaş aynı sıraları paylaştık. Bir üst sınıfa geçen ağabey ve ablalardan kitaplarını rica ettik, öğretmenlerimizi gördüğümüzde topuklarımızı birleştirerek kafamızla selamladık. Yaz aylarında simit sattık, su sattık, eskimo sattık para biriktirdik okul için… Eğitim hayatımıza destek olacak mahallenin zeki çocuklarıyla arkadaşlık yaptık. Kürt, Arap, Arnavut, Çerkez, Boşnak ve Çingene arkadaşlarımızla futbol oynadık. Annelerimiz gün düzenlediğinde Kürt köftesi yedik, çamaşırlarımızı Arap sabunuyla yıkadık, çingenelerin gırnatalarıyla düğün yaptık. Boşnak börekleri nefisti. İnat arkadaşlarımıza ‘Arnavut inadı yapma’ derdik. Çerkezlerin saygısına bayılırdık. Evlenmek isteyen genç erkekler önce ‘Çerkez kızlara’ bakarlardı… Ayrımız gayrımız yoktu ve böyle çok daha güçlü bir mahalleydik. Kavgalarımızda omuz omuzaydık. Düşene yardım edilir, fakir arkadaşlar için aramızda para toplayarak dondurma alırdık. Aramızdan bir kişi ısmarlardı her şeyi. Sonra belli etmeden paylaşırdık hesapları. Bakkala giderken Ayşe teyzeye uğrar “bir şey lazım mı?” diye sorardık. Komşularda pişen her ne varsa çocuklar olarak önce bizler tadardık. Kürt Berivan en iyi kız arkadaşımızdı. Ona çok güvenir, sırlarımızı anlatırdık. Türkçülüğün kurucusu Ziya Gökalp Diyarbakırlıydı. Kitaplarını hepimiz okurduk. Şivan Perver’in türkülerini de dinlerdik. Kürt Ali Mahallesi vardı. Halk yuvarlamış Kurdali derdi… En güzel bahçeli evler oradaydı. Bahçelerde mandalina, portakal, limon ağaçları olurdu. İsterdik verirlerdi… Çocukluk yıllarımız harikaydı…
Bursa’ya göç eden, ekmek teknesinin başında duran, otobüs işleten, market açan, inşaatlarda çalışan, tekstil sektöründe yer edinen, otel satın alan, müteahhitlik yapan, tarihi eserleri onaran, cep telefonu satan, tamir eden, polis olarak güven veren, askeri okullarda okuyan, cafe açan, reklamcılık sektöründe başarılı işlere imza atan, köşe yazarı olarak Bursa’da olup bitenleri yorumlayan, gazeteci, onlarca Kürt tanıdım. Hemen hepsi Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünden yana. Dostluklarına paha biçilmez. Sizlerin de tanıdığı Pomak, Arnavut, Kürt, Çerkez, Abhaz, Boşnak, olduğuna inanıyorum. İnançlarına bakmadan, mezheplerini sormadan, ait olduğu ırkı sormadan arkadaş oldunuz onlarla. Komşu oldunuz, aynı işyerinde çalıştınız. Kız alıp kız verdiniz. Hısım akraba oldunuz.
Şimdilerde terörle anılan Doğu ve Güneydoğu için kafa yorma zamanı geldi de geçiyor bile…
Pekala 32 yıldan bu yana ayağa kalktıkları iddia edilen Kürtler için bugüne kadar ne yaptınız? Onların yoğun olarak yaşadığı kentlere neden yatırım yapmadınız? Onların eğitilmesi için okullar açılırken ‘bir kara tahta da benden’ neden demediniz? Hastanelerden kaçan doktorları biliyoruz. Peki siz çocuklarınıza “hadi oraya git kızım, git oğlum” dediniz mi? Devlet yetkililerinin “seni sürgüne gönderirim” sözünün Doğu hizmeti olduğunu bildiğiniz halde neden mücadele etmediniz? 3-4 eşli evlilikler içinde kavrulan kadınlara elinizi uzattınız mı? Toprak ağalarının elinden topraklarını almayı denediniz mi? Yol, elektrik, su ve okul konularında atılan hangi adımları izlediniz?
Büyük usta Nazım Hikmet gibi bitirelim; Suçun çoğu sende kardeşim.
Önce aynaya bak ve beyninle konuşmaya çalış. O, sana bazı gerçekleri fısıldayacak!