Büyük Türkiye Barışı kadınlarımızın elinde (2)
Anadolu’da yaşayanlar, Anadolu’ya göç edenlerle karıştı yıllarca. Kız alıp verenler, kız kaçıranlar, kızlarını daha güçlü olanlara gelin verenlerle ırklar arası geçişler yaşandı. Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti konumundaki İstanbul’u fetheden (İstila eden değil. Aradaki büyük farkı anlayın) Türkler, oradaki ihtişam karşısında kendi kültürlerini yeniden oluşturmanın peşine düştü. Fatih Sultan Mehmet’in dehası, ders aldığı hocalarının derin bilgisiyle desteklendi. Yahudileri Hristiyanları ve diğer inanç gruplarından olan halkı ibadetlerinde serbest bırakan anlayış, günümüze taşınamadı maalesef… Fethe kadar geçen süre içinde onlarca beylik kuruldu. Türk boyları beğendikleri yerleri kendilerine yurt edindi… Ortadoğu’ya daha yakın yerlerde de yerleştiler, taaa Ege kıyılarına kadar olan topraklarda da serpilip geliştiler…
Fethe kadar geçen sürecin temelini atan kişi Hayme Ana ya da Hayme Hatun. Orta Asya’nın steplerinden binlerce kilometre kat ederek Anadolu’ya gelen Kayı Boyu’nun Hayme Anası şimdi Domaniç’e bağlı Çarşamba Köyü’nde ziyaretçilerine çok şey anlatıyor. Hayme Ana, büyük Türk devletinin kurucuları olan Ertuğrul Gazi’nin annesi, Osman Gazi’nin de babaannesi… Türk tarihinde çok önemli şahsiyetlerden biri olan Hayme Ana, dünyada yaşayan bütün Türklerin cefakar, fedakar anası ve Türk kadınları için en büyük simge. Kocası Süleyman Şah’ın Fırat Nehri’ni geçerken boğularak ölmesi üzerine Kayı Boyu’nun başına geçen Hayme Ana, Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad’ın yer göstermesi üzerine önce Ankara Karacadağ, ardından da Domaniç ve Söğüt’e yerleşir. Ertuğrul Gazi, “Devlet Ana” diye de anılan annesi Hayme Ana’yı, Çarşamba’da her yıl çadır kurduğu bir tepe üzerine defnettirir. Sultan II. Abdülhamid, 1892’de Hayme Ana’nın kabri üzerine bugünkü türbeyi yaptırmıştır…
İşte biz de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şehirleri, Başkentler, Çalıkuşları Bacıbey Kent Kültürü Derneği üyeleriyle Hayme Ana’nın türbesine gittik, 30 Ağustos’ta. Türbe’nin bakımını yine bir Türk kadın yapıyor. Çimleri biçiyor, suluyor, toprakları eşeliyor, gül dikiyor, çam ağaçlarına, çınarlara gözü gibi bakıyor. Her yer tertemiz…
Osmanlı İmparatorluğu’nun temellerinin atıldığı Söğüt’ü, Tavşanlı’yı, Domaniç’i, Afyon’u, Kütahya’yı, Dumlupınar’ı tanımamız gerek. Geniş düzlükleri, suyu ve ormanları olan bir coğrafya…
Hayme Ana’nın oğlu Ertuğrul’u ve torunu Osman Gazi’yi karşısına alarak söylediği sözlere kulak kabartalım; “Çocuklar, az gittik uz gittik buralara geldik. Yetti artık. Burayı yurt yapalım, gelişip büyüyelim, ekelim, biçelim. Burada çoğalalım, evlatlarımızı yetiştirelim… Sizden eminim, siz de burası için elinizden geleni ardınıza koymayın…”
İşte bu sözdür 600 yıllık büyük devleti kuran… Türklerin anaerkil aile yapısını burada hatırlatmalıyım; Bursa’yı fetheden 150 atlı içinde 40 kadın askerin bulunduğunu da…
Kadın barışın simgesidir, doğrudur ancak yeri geldiğinde İstiklal Savaşı’nda olduğu gibi cephe gerisinde de cephede de canı pahasına savaşmayı bilir Türk kadını… Hayme Ana’nın hemen yanı başında bizimle dertleşen Domaniç Belediye Başkanı Sahvet Ertürk, yatırımcı bekliyor. Doğal sıcak suları var, halı, kilim, çorap üretilebilir. Çadır kurularak kiralanabilir. Domaniç’in havasındaki oksijen, insanın kanını temizler. Büyük bir sessizlik hakim. Kafa dinlemek için, roman yazmak için, resim yapmak için tercih edilebilir. Yoksa gençler işsizlik nedeniyle göç edecek, belki de ediyorlar bile…
İşte dostlar, Hayme Ana’dan bugünlük bu kadar. Bu arada Osmangazi’yi anma programlarının Domaniç ve Bursa’da aynı anda, aynı zaman periyodunda kutlanması gerekiyor sanırım. Devlet töreni yapılmalı. Yurtiçinden ve dışından konuklar Domaniç’e götürülmeli. Türkmenistan’dan 50-100 kişilik çadırlar getirilebilir… Orada ‘Yaşlılar Meclisi’ çadırlarda toplanıyor…
Anadolu’da barış kalıcı olacaksa eğer, kadınlar ayağa kalkmalı ve doğurdukları erkeklere “yeter artık. Burası yurdumuz” demeli…
Başkaca çözümü yok!