Büyükbaba, büyükanne, hala, amca ya da dayılarla dolu ‘Büyük aileler’in, anne-baba-çocuk diye tarif edilen ‘çekirdek aile’ye dönüşmesinin üzerinden 40-50 yıl kadar geçti. Bu sosyal olguyu, Türkiye’nin sanayileşmesiyle açıklayabiliriz. Daha düzenli, daha bakımlı caddelerde, evlerde yaşama isteğini çok görmemek gerek.

Bu arada, üniversite eğitimi için başka kentlere giden 18 yaşındaki gençler bir daha kendi köylerine veya küçük kentlerine dönmediler. Dönmek istemediler belki. Doğduğu yer ile doyduğu yer arasında tercih kullanan milyonlarca genç, ‘doyduğu kenti, yöreyi’ seçti, seçmek zorunda kaldı. O kentte evlendi, bazıları için ‘hanım köylü oldu’ diye dalga bile geçtiğimiz oldu.

Ekonomik zorunluluklar da etkili oldu sanırım. 7-8 çocuklu ailelerde okuyabilen ağabey ve ablalar, kardeşleri için birer rol model oldular.

Canını dişine takarak tarlada, bahçede sabahtan akşama kadar çapa sallayan, orak ya da tırpan kullanan 10-15 yaş grubundaki gençler kente inmek için can atmaya başladılar. Bahçeler paylaşıldığında geriye kalan 2-3 dönümlük yerler ailelere yetmemeye başladı. Göç zorunlu hale geldi. “Kapıcı olur, çalışır aileme bakarım” diye konuşanları çok duydum ben. Dikiş tutturamayanlar da vardı doğal olarak. Mesleksiz bir toplum olma yolunda iri adımlar attık. Kahvehaneler ağzına kadar doldu ve sayıları binlerle anılmaya başlandı. Bağını bahçesini satarak kente gelenlere bakın; ya taksi sahibidirler ya da kahvehane… Tanıdığı varsa eğer okullarda ve apartmanlarda ‘hizmetlidir’ çoğu kez…

Arada 1000 kilometre olsa da İstanbul’a, İzmir’e Bursa’ya gelen aileler de dikkatinizi çekmiştir. Neden gelirler diye sormak abesle iştigal. Geçinmek için. Çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlamak için. Terörden kurtulmak için… Baskılardan, töreden kaçmak için…

İşte bugün dağılan, küçülen, unutulan ailelerin buluşma günü… Ramazan Bayramı

Ulaşım giderlerini karşılayabilen daha genç olanlar, anne babalarına, kardeşlerine ziyarette bulunacaklar. Köylerine, kasabalarına, küçük mahallelerine gidecekler, gitmek için kendilerini zorlayacaklar… Yıllarca birbirlerini görmeden yaşayan insanlar var bu ülkede. Bayram, bir neden olarak toplumsal işlevini yerine getirmeye başladığında, eller, bedenler buluştuğunda mutluluk ve güven yeniden oluşacak… Karşılık beklemeden seven anne ve babalar sevinecek.

Benim ömrümde ırmaklar vardır sularında hayallerimi yüzdürdüğüm, ömrümde sevdiklerim vardır bayramlar ayrı geçince üzüldüğüm!” diye yazmak zorunda kalmasın kimse…

Bayram sabahları, demli bir çay, su böreği, bayram şekerleri, şeker isteyen çocuklar, bir telaş bir koşturmaca kaplasın her yeri. Kolonya ikramları, bayram harçlıkları, uzun bayram tatilleri, ev gezmeleri, kısa hal hatır sormalar, el öpenlerin çok olsunlar ve daha bir dolu küçük ayrıntı. Hayatın üzerindeki ‘pause’ düğmesine dokunun bugün. Kısa bir süre için hayatı durdurun. Bugün kucağınızı her zamankinden daha çok açın, sarılın. Derinden hissedin sevgiyi…

Bayramlar o kadar büyülüdür ki, gelişi bütün bir yıl beklenir ve gidişindeki keder de ancak böyle bir ikinci geliş ümidiyle hafifler; tasa iken sevinç olur, hüzün iken beklenen bir neşeye dönüşür.

Heyecan ve özlemle beklenen bayram ulusumuza sağlık, huzur, mutluluk, bolluk ve bereket getirsin.

Hayırlı bayramlar dileğiyle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir