Saatler ve enayiler
Bir zamanlar yani sınırlar ortada yokken İstanbul’dan atına atlayanın 7-8 günlük yolculuğun ardından ziyaret edebildiği Atina’da halk bugünlerde sokaklara döküldü. Yunanlılar, Avrupa Birliği’nin (AB) direttiği yaptırımlara “HAYIR” dedi…
Oysa Türk halkı her dönem önüne getirilen isimlerden biri olan Kemal Derviş’in hazırladığı ‘acı ilacı’ içmiş, gık bile dememişti… Yunanistan’daki karar, Türkiye’de emperyalizme ve kapitalizme karşı bir halk direnişi olarak yorumlandı… Buraya kadar sorun yok…
Yunan halkının referandumda gösterdikleri tepkiye saygı duyalım ama şu soruyu da soralım; “Ne yaptılar ya da yapılanlara göz yumdular da bu noktaya geldiler? Neden iflas bayrağı çektiler?
Bakın yıllarca Yunanistan’da neler oldu?
Yunanistan’da hemen herkes devlette iş bulmak istiyor. Parti yandaşlarına özel sınavlar, mülakatlar, torpil gırla… Devlet memurları yakın zamana kadar yılda 14 maaş alıyordu. Bir ay boyunca işine vaktinde gelen ve vaktinde çıkan memura süreklilik primi bile ödeniyormuş. Devlet memuru, özel sektör çalışanından 2-3 kat fazlasını kazanıyormuş.
Böylesi keyfilik sanırım dünyanın başka bir ülkesinde asla olmamıştır… Hele hele Türkiye’de… Güldürmeyin insanı…
Yunanistan’da ‘Devlet malı deniz yemeyen domuz’ zihniyeti ve ertesi günü düşünmeden o günü yaşama alışkanlığı yüzyıllara dayanan bir alışkanlık gibi…
1980 sonrası iktidara gelen Andreas Papandreu, Kostas Miçotakis, Kostas Simitis ve Kostas Karamanlis hükümetleri, devletin kasalarındaki paraları hep “Aman Aman seçmen küsmesin” diye bol kepçeden harcamışlar. Hükümettekilerin yandaşları, dostları, ahbap çavuşlar zengin olmuşlar.
Çiftçiyi teşvik primlerine boğmuşlar. Gösterişli temeller atmışlar; Hem de inşa etmeden… Şimdi AB’den gelen paraların ödenme vakti ama kasa tamtakır kuru bakır…
‘Türk tehdidi’ yıllarca moda olmuş. Her gelen iktidar silah, uçak, savaş gemisi almış. Milyarlar harcanmış. Bugün, Yunanistan’da en çok konuşulan konularda biri de bu satın alımlarda ceplere inen komisyonlar, rüşvetler.
KİT’lerden her ay 10 binlerce Euro maaş alan yöneticiler de krizin baş sorumluları arasında gösteriliyor şimdilerde…
Kiliseyle arayı sıkı fıkı tutan Yunanlı politikacılar, -dindar olmasalar bile- dinlerini çok seven halkı kandırmak adına hareket etmişler. Bu yüzden din adamları nüfuzlu ve zengin kişiler haline gelmişler…
Medya da unutulmamış doğal olarak… Medyaya devlet ilanları, reklamlar, teşvikler, ucuz faizli krediler verilmiş yıllarca… Bu konu çok tanıdık geliyor…
Şu söz aslında her şeyin özeti; “Yunanistan’da iki şey çalışır; Saatler ve enayiler.”
Günde, resmi olarak 8 ama ortalama 10-12 saat çalışan ve ancak geçinen Türk halkı ne yapsın şimdi siz söyleyin…
Referandum olsa örneğin, sonuç ne olur?…