Seçime doğru, Türkiye’nin kader arayışına doğru hızla yol alırken birileri Ankara’ya çok net mesajlar vermeye devam ediyor! Ekonomi ile ilişkimizi sorgulama zamanı… Dolar 2.62 sınırını geçti, 2.70’i sollar mı, ya 3 lirayı bulursa Merkez döviz satıp 2.40’a geri indirir mi. Önümüz yaz; dolar turistlerin gelmesi ile birlikte tekrar 2.21’e döner mi?

Tamam, biz sıradan insanlar böyle düşünüyoruz da işin profesyonelleri farklı mı? Değil elbette! Kimse gerçek nedenler üzerinden konuşmuyor! Operasyonu kimse anlatmıyor ya da anlamıyor…

Her şey doğalmış gibi yapılıyor! Oysa vurulmaya çalışılan darbenin tarihi çok derin! Bunu anlamadan ne Erdoğan’ın verdiği mücadeleyi ne de Türk Devleti’nin yürüyüşünü çözebiliriz!

Gelin yine doğaya dönelimAğaçkakan! Hepimiz biliriz!

Ayakları dörder parmaklıdır. İkisi öne ikisi arkaya yönelmiştir. Keskin ve çengelli tırnaklarıyla ağaç gövdelerine sımsıkı tutunur. Dik ve sivri tüylerden meydana gelen, kıvrılmayan güçlü kuyruğunu da destek olarak kullanır. Kısa sıçramalarla ve hızla tırmanır! Çoğunlukla ağaçlarda gagaları ile oydukları yuvalarda barınırlar. Doyduğu yerde yaşarlar yani!
Boyun kasları çok gelişmiştir. Beyinleri, güçlü kafatası kemikleri ile korunur! Gagalarıyla yaptıkları darbelerden zarar görmesini engeller! Uzun, sert ve kuvvetli gagalarını bir keski gibi kullanıp ağaç kabuklarını didikler… Hedefe koyduğu kabukların altındaki böcekleri ve tırtılları midesine indirir! Ucu yapışkan ve kancalı olan dili ile avlarını zıpkınlayıp kabuk altından çeker alır.

Ama asıl yeteneği başkadır! Sadece onda bu özellik vardır! Gagasıyla ağaç kabuğuna belli aralıklarla vurur! Böylece gelen sesleri analiz eder ve nerede av olduğunu anlar! Bilim hala ağaçkakanların kabuk altındaki böceklerin yerini nasıl bulduğunu çözmeye, anlamaya çalışmaktadır! Ama onlar işini biz anlamasak da yapmaktadır! Kabuğun altını bildikleri için de onlar yaşarken avları ölmektedir!

İşte bizim hikayemiz de böyle!

Gerçek patronu hiç göremedik! Kabuğun altına ve üstüne nasıl yayıldıklarını anlayamadık! Ağacın bize ait olduğunu zannederek yaşadık! Gaga darbeleriyle yürüdük! Ama ağacın bize ait olmadığını anlamak tam 150 yılımızı aldı! Kabuğun altından bize istenilen verildi! Bizim bir şey bulup almamız engellendi!

Kendi ağacımızda kiracı gibiydik!

Adamlar ta 1580’lerde The Turkish Company isimli şirketi Trieste’de kurup İzmir’e getirdi! Bizim en değerli mallarımızı onlar alıp sattı!

Kraliçe’nin inciri, üzümü, elması Ege’den, ipek ise Bursa’dan gidiyordu! İngilizler’e verilen özel hakları hiç konuşmadık! Her geri çekilişte onların aldıklarını göremedik!

Yahudilerle-masonlarla olan el ele yürüyüşlerini izleyemedik! Not bile tutamadık! Ülkemiz parsellenirken sadece izledik! O kadar yol aldılar ki devletin her yerine adamlarını koydular, yetiştirdiler! İmam-Hatip’li olman, Galatasaray’lı, Boğaziçili, Yeditepeli, Erciyesli, Marmaralı olman ya da hukukçu, doktor, ekonomist, işletmeci, gazeteci, mühendis olman fark etmiyordu!

Kendi adamlarını bulup istedikleri yere getiriyorlardı! Anadolu’daki tüm renklere göre şapka giymeyi becerebiliyorlardı. Bu bazen poşu, bazen tülbent bazen de yazma olabiliyordu…

Her bölgeden, her kesimden insan bulup taşırlar ve kendilerine çalışmalarını sağlarlardı! Türkiye maalesef böyleydi! Ama biz doların ne kadar yükseldiğini ya da ne kadar düştüğünü konuşurken onları hep unuttuk…

Oysa işin içinde iş vardı!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir