Nükleer enerjinin Türkiye’nin gündemine girdiği günden bu yana dünyanın çeşitli ajanslarından bilgi akmaya başladı. Santrallardaki kazaları öne çıkaran haberleri, fotoğrafları, uzman görüşlerini okudum ve zarar gören insanların iç karartan videolarını izledim.

İlk algım “nükleer enerji olmasın” şeklinde oluştu. Sonra Hiroşima ve Nagazaki’ye Amerika Birleşik Devletleri tarafından atılan atom bombalarının izini sürdüm. Çırılçıplak kaçmaya çalışan o kız çocuğunun fotoğraflarına baktım yeniden… 4 bin derecelik ısı yayan bombanın yaktığı hatta kavurduğu insan cesetlerinin varlığıyla ürperdim. Radyasyondan etkilenen yerlerdeki insan mutasyonlarına bakarken irkildim.

İnsanın insandan başka düşmanı yok.

Evet, Silifke Akkuyu’ya kurulması planlanan santralı VVER-1200 reaktörlerinin kendine has problemlerine dikkat çekerek anlatmaya devam edelim… Dün, Nükleer Enerji Mühendisi Andrey Ozharovsky’nin, Belarus’ta kurulmaya çalışılan yeni nesil santralla ilgili görüşlerine yer vermiştim.

Santral inşaatı bitse de aslında reaktör tipi ne olursa olsun bütün nükleer santrallarda çok ciddi güvenlik sorunları olduğu kesin…

Yani Türkiye televizyonlarında dönen ve billboardlara yerleştirilen reklamlarda iddia edilenin aksine, bu işin temiz ve güvenli bir yolu yok… Bakın Ozharovsky ne diyor; “Bilin ki herhangi bir çeşit Nükleer Enerji Santralı’nın yüzde 100 güvenlik garantisi, nükleer ve radyoaktif atık sorununa ve kötü ekonomik performansa çözümü yok. Rosatom’un Türkiye’ye santral yapmasına izin vermek ne akıllıca ne de sorumluluk sahibi bir karar. Sadece şimdi değil gelecekte de çok fazla sorun ortaya çıkacak, nükleer atık sorunu gibi…”

Bütün bu nedenlerle Rusya’nın Türkiye’ye yapmayı planladığı santral için bizim pek de yabancı olmadığımız bir tanımlama kullanıyor Ozharovsky, “çılgın proje” diyor; “Bizim bir devlet tekelimiz var, Rus Devlet Şirketi ‘Rosatom’. Rosatom’un kamu parasına erişimi var. Bu nedenle Türkiye’ye reaktör ihraç etmek gibi çılgın projelere girişebiliyorlar. Rus çevre örgütleri, geride kalan yüzyıla ait tehlikeli bir teknoloji olarak değerlendirilen nükleer reaktörlerin ihraç edilmesine karşı çıkıyor. Bugün nükleer enerji, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerjiyle yarışamaz bile; zira çok daha pahalı ve çok daha tehlikeli.

Rusya’nın nükleer endüstrisi ve enerjisi var, çünkü nükleer silah üretiyor. Bunu biliyoruz. Eğer Türkiye nükleer bomba yapmak istiyorsa o zaman bir nükleer enerji santralına sahip olmak istemesini anlayabiliriz. Fakat eğer Türkiye sürdürülebilir ve uygun fiyatlı enerji istiyorsa, kafasını yenilenebilir olanlara çevirse daha iyi olur. Güneş ve rüzgarda atıl olarak duran dev bir boşluk var. Bu potansiyeli kullanmak varken, sorunları artıracağına kesin gözüyle bakılan bir yatırıma girişmek pek de akıllıca görünmüyor.

Çernobil felaketinin ardından geçen 29 yıl sonra bile felaketin etkileri halen devam ediyor. Ukrayna, Belarus ve Rusya’da pek çok yerde Çernobil nedeniyle insanlar yaşayamıyor ve tarım yapılamıyor.

Lütfen not edin.

Eğer Akkuyu ve Sinop devreye girer sonra da bir felaket yaşanırsa, Türkiye’nin kuzey-güney hattı boyunca yaşam sona erer. İstanbul başta olmak üzere insanların boşalttığı bölgelerde sadece hamamböcekleri ve kargalar kalır…

Akıllı olalım; daha otomobil ve uçak dahi üretirken zorlanıyoruz. Radyoaktif bir kirlilik “çay içerek” bertaraf edilemez.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir