“Derin darbe-Trol”
Keremay Ata, bir deniz adamı. Denizden beslenen, denizin içindeki canlıları yakından tanıyan ve ülkenin deniz kenarlarında yaşanan hayatı bilen duyarlı bir sanatçı. Şiir yazıyor, okuyor, şarkı söylüyor, Anadolu’yu seviyor… Yaşadıklarından yola çıkarak kaleme aldığı sanırım bir ilk olan ve denizi anlatan romanı “Derin Darbe – Trol” adlı yapıtından bir film yapmak istiyor.
Romanın girişinden tümceleri okumaya başladığımda hemen deniz kenarında küçük bir kasabada buldum kendimi… Demli bir bardak çay ve martı sesleriyle örülmüş, samimi insanların arasındayım artık…
“Eylül’ün ilk günüydü. Yaz aylarının takvim üzerinde bitmiş görünmesine rağmen gündüzleri yükselen sıcaklık bunaltmaya yetiyordu hala. Akşamüstleri balıkçı barınağı yürüyüşe çıkmış her yaştan insanla, birkaç yıl öncesinde olmayan cafeler, birkaç restoran deniz kenarında martı çığlıkları, yosun kokusu eşliğinde keyif yapmayı sevenlerle dolu olurdu ama yine de bu şirin sahil kasabasının yerlileri gelen misafirlerini mütevazı, biraz salaş, geri plandan hafif hafif duyulan Zeki Müren’in sesinden, insanın ruhuna dokunan, rakının tadını değiştiren şarkılar dinleyerek, Âdem Baba’nın ellerinden çıkmış nefis mezeler, ahtapot salata ve çingene palamutları ile istavritler ve çoban salatasıyla ağırlamayı tercih ederler. Âdem Baba’nın Yeri’nde lüks balık restoranlarında adını duyacağınız Kurutma Patlıcandan Çömlekte Balık Dolması’na, Soya Soslu Uskumru, Güveçte Fırfır Karides, Fırında Şarap Soslu Ahtapot, Zerdeçal Soslu Levrek, Avokado ve Füme Somonlu Krep Dilbalığı Filetosu gibi afili menülerin pabucunu dama atar her zaman masanıza gelenler.
Neşeyle başlanan keyifli sohbetler bir bakarsınız hüzünle buğulanan gözlere bırakır yerini, zamanın nasıl geçtiğini anlamadan, suyun kıyıya her vuruşunda çıkan sesin şarkılara karışmasıyla, ilerleyen saatlerde hüzünlerin derinleştiği yerlerdir bu sıradan görünümlü mekânlar. En güzel balık çorbasını buralarda içebilirsiniz. Balıkçı barınağına yakın olması sebebiyle o cıvıltılı, rengârenk motorlarla, teknelerle dolu, martı çığlıklarıyla karışık eşsiz ambiyansını doyasıya yaşayabilirsiniz… Kim ne der diye düşünmeden balığa elle girip tadını ala ala yemek için böyle yerler lazım. Meyhane mi restoran mı belli olmayan, saçlarını dik dik jölelemiş zırtapoz oğlanların değil de sessiz, güler yüzlü, samimi amcaların ve belki teyze diye seslenebilecek kadar yakın hissedebileceğiniz eşlerinin servis yaptığı, orada olduğunuza asla pişman olmayacağınız mekânlarda yüzünüze yayılmış huzurun, rahatlamanın izlerini çektirilen birkaç fotoğraf karesinde sığdıramazsınız. Megapollerin o curcunalı hayatından uzak kalmış, özünü kaybetmemiş insanların sade bir hayat sürdüğü, her yaştan her mevkiden insanın gelerek buradaki taptaze, oksijen yüklü havayı içine çekip yenilendiği, kendini eşitleyebildiği, kaçıp her şeyden uzaklaşmak istediği bu şirin sahil kasabası kimselerin bilmediği çalkantıları, sevdaları, nefretleri de içinde uyutuyordur belki.
O hafta sonunu geçirmek için cuma iş çıkışı dosdoğru yola çıkıp İstanbul’dan gelen ve oradaki sıcak atmosferli, çiçekli basma perdeli bir pansiyona yerleşen üniversiteden ve birkaç yıldır görüşemedikleri arkadaşı Taner ile kiralayacakları bir tekne ile denize açılacaklar, rüzgârın kollarına bırakacaklardı kendilerini. Birlikte akşam yemeğini yerken eski günlerden bahsetmişler, tatil planlarını da yapmışlardı.
Deniz çarşaf gibiydi o sabah. Saat 05.30 gibi kalkmış beyaz şortu ve beyaz tişörtünü giyip güneşten korunmak için şapkasını da almayı ihmal etmemişti. Son anda tam kapıdan çıkarken geri dönüp babasının yıllar önce getirmiş olduğu ve ancak iki kere birlikte balığa gidebildikleri olta takımlarını da almıştı. Babası artık hayatta değildi ve bu oltayı kendi oğlu için saklayacaktı. Manevi değeri çoktu onun için. Ona her baktığında özlemin kokusunun sinip kalmış olduğunu görürdü o oltalarda. Az bilinen hemen hemen bakir koylarda suyun koynunda oynaşmak ne de güzel olacaktı. Yoğun geçen bir haftanın ardından bunu hak ediyordu ve arkadaşı da tam da buna ihtiyacı olduğu zamanda gelmiş ve bahanesi olmuştu.”
Denizi sevenlere, kaçmak isteyenlere ve orada olmak için can atan herkese…