Galatasaray’da işler iyi gitmiyor… Fenerbahçe lider ama sıkıntılı, Beşiktaş idare ediyor, Trabzon kıvranıyor, Bursaspor yeniden diyor… Gekas gol olup yağıyor… Volkan Şen çalımlarla tarihe geçiyor… Adem Büyük boyunu aşan işler yapıyor. Nokta…

Futbol endüstrisinin çarkları durmadan öğütüyor. Ne Okan’dan ne de Sercan’dan söz ediyoruz artık. Joshue diyoruz, Fernandao diyoruz, Civelli diyoruz. Belluschi’yi göklere çıkarıyoruz. BATALLA’YI YENİDEN İSTİYORUZ. Emektarlarımızı da sağa sola şikayet ediyoruz.

Sonra da 3-4 bin kişiye oynayan bir takımın geleceğini tartışmaya başlıyoruz…

Ah passolig ah!

İş bulamayan ne kadar çaptan düşmüş yabancı teknik direktör varsa kapımızı çalıyor. Yerinden kalkmadan, Türk insanını tanımadan, duygularıyla oynayan gençlerimizle iletişim kuramadan yıllarını zengin ve ayrıcalıklı geçiren bir takım adamlar… Yorgunlar, bitkinler, yılgınlar, umursamazlar…

Size bir soru; “18-19 yaşlarında bir Türk oyuncuyu yetiştiren ve dünya çapında menajerliğini yapan yabancı teknik direktör ya da antrenör tanıyor musunuz?”

Ben tanımıyorum… Asla böyle bir şey de olmayacak zaten…

Neyse…

Galatasaray- Borussia Dortmund maçının ardından idealist bir arkadaşımdan, Beden Eğitimi Öğretmeni Mustafa Uludağ’dan ileti aldım. Bakın neler diyor…
Şu oynanan futbol muydu… Gerçi hiç şaşırmadım… Maçları bu yüzden genellikle izlemiyorum… Birkaç hokkabazın dolduruşu ile alev olanlar, hiç ummadıkları başarılara imza atabilirler… Ve bundan dolayı da kendilerini olduklarından fazla başarılı zannederler…

Toplum, öğretmenlerine değer vermediği, yönetenler öğretmenine güvenmediği sürece elbet mağlubiyetlere de ses çıkarmamalıdır…
Eğitimin sıfır olduğu her yerde kokuşmuşluk başlar, başıboşluk ve düzenbazlık, hırsızlık, ahlaksızlık boyunuzu aşar. Eğitimsiz, görgüsüz, saygısız ve en önemlisi ahlaksız kişiler ağırlıklı olarak ödül kazanırlarsa, sonuç bir kere zafer olsa da on kere hezimet olacağı kesindir.
Spor yapan, dürüst, çalışmaya gayretli olan sporcu öğrencilere prim verilmelidir… Ama on tane zayıfı olan bir gence de spor yapma, şöhretli olma yollarını açık tutarsanız, sonuç sık sık hüsran olacaktır…

Bir eğitimci olarak, okullarda ciddi bir sporcu ordusu oluşturmak gerektiğine inanıyorum. Ülke olarak bu işe gönül vermek lazım. Öğrencileri, tutarlı, bilgili, kültürlü, saygılı, çalışkan bireyler olarak topluma katmaksa amacımız,
öncelikle öğretmenlerin elini, yetkilerini güçlendirmek gerek. Sonra her çocuk spor yapma hakkına sahiptir, sağlıklı olmak için başarılı olmak için herkese sporu zorunlu tutmak gerekir.
Bir çocuk mezun olurken, mezuniyet tezi gibi spor yapıp yapmadığına göre diploma almaya hak kazanmalıdır.
Bu ciddi bir iştir ve devlet, kurumları ile bu işe topyekun inanmalı ve kararlılıkla uygulamaya geçmelidir. Okullarda çalışkan ve zeki çocuklar hep ‘derslerimden geri kalırım’ korkusu ile spordan uzak durmuşlardır. Bu işe gönül veren, hem çalışkan hem de sporda başarılı olan çocuklarımız da vardır. Ancak sayıları son derece yetersizdir… O çocuklar, çocukluklarını bile yaşamadan, fedakarlık göstererek faaliyetlerini yapmışlardır.
Trilyonlarca bütçesi olan TFF, derhal yatırımlarını alt yapılara aktarmalıdır. Altyapısında başarılı olan takımları, üst takımlar ayarında ödüllendirmeli ve zorunlu hale getirmelidir. Altyapılarda görev alan bütün hocaların, üniversite mezunu ve spor akademisi mezunları olması şartı getirmek elzemdir.
… Ve altyapılarda görev alan bütün eğitimcilerin, maaşlarını futbol federasyonu karşılamalı ve kulüplerde görev yapabilecek eğiticileri çok sıkı sınavlar sonunda vereceği çalıştırıcılık belgesi ile belirlemelidir.
Bugün en üstte çalışan beyzadelerin maaşlarının 300, 400, 500 bin TL olduğunu duyuyoruz. Ama iş altyapılara geldiğinde bu rakam 1000 TL’ye kadar düşmekte ve hatta para almadan çalıştıranlara bile rastlıyoruz.
Biz beden eğitimi öğretmenlerine fert olarak ister 1 takım ister 10 takım çalıştıralım, devlet en çok haftada 6 saat ücret alabilirsin diyor. Yani haftada 6 saat 8 TL’den 48 TL alabiliriz. 4 hafta ile çarparsak elimize 192 TL geçer.
Bu nasıl bir zihniyet, nasıl bir düşünce, nasıl bir ilke…
Bunun sefaleti yetmiyormuş gibi ‘çalışmanı pazar günü yapacaksın, yok salı, yok çarşamba yapacaksın da denilmektedir. Yok 3 gün ayrı ayrı 2’şer saat yapacaksın. Sen 2 saat çalışma yapmamışsın… Sen niye akşam yapıyorsun… Bugün tatil, bugün bayram sen niye çalışıyorsun’ gibi saçma sapan işlerle de uğraşmak zorunda kalmak, zamanla bizi de çökertmiştir. Soruyorum; ‘Hangi akıllı aylık 200-250 TL alarak takım çalıştırır…
Bizler, her şeye rağmen gençleri, çocukları sevdiğimiz için yıllarca çalıştık. Ama artık yeter diyorum. Bu kadar da olmaz… Birisi 400.000 TL aylık alacak ben 200 TL alacağım ve ben o zatı muhtereme sporcu yetiştireceğim. Gerçekten çok komik… Yıllarca bağırdık, çağırdık ama kimseye anlatamadık.
Bilmem haksız mıyım…

Üzüntümüz, kaygımız memleketimiz ve geleceğimiz için.

Hadi bakalım. Her şeye yeniden başlama zamanı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir