Bursa’nın yanı başında dev bir kazı var. Ne gökdelen, ne rezidans ne de alışveriş merkezi kazısı bu kazı. Oda oda kazılıyor, titiz bir çalışma yapılmak zorunda. Çıkan her taş, her gram toprak uzman gözlerin denetiminde bir kenara istif ediliyor. Her buluntu gözlerde sevinç yaratıyor. Tüm eserler Bursa Arkeoloji Müzesi yetkililerine emanet ediliyor. Bugüne kadar bulunan 7 bin değişik parça, müzede sergileneceği günü bekliyor. Bazı önemli bulgular ise yaş ve dönemini tespit etmek için karbon testine gönderiliyor.

Kazı tam 10 yaşında ve daha bir 10 yıl sürebilir…

Hikayesi de ilginç… Çalı’dan bir kişi o bölgede gezerken bir lahite rastlıyor arazide… Biraz kazıyor aman o da ne hazine bu… Vatandaşlık görevini yerine getirerek jandarmayı arıyor. Jandarma müzeye haber veriyor ve lahit taşınıyor. Bir süre sonra gazeteci bir arkadaşımız lahitin fotoğrafını çekiyor ve haber yapıyor. Haberi okuyanlar harekete geçiyor ve bugünkü Aktopraklık kazısı başlıyor.

Uludağ Üniversitesi bünyesinde kazı yapacak ekip olmadığı için İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı başkanlığında bir ekip 10 yıl önce çalışmaya başlıyor.

Kazı ekibinin başında İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necmi Karul var. Aynı üniversite ile Uludağ Üniversitesi öğrencilerinin kazıya katkıları büyük. Çevre köylerden kazıya destek veren kadın ve erkeklerin varlığı kazıyı daha da anlamlı hale getirmiş durumda.

Kazının destekçileri Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Üniversitesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Karsan ve Mastership. En büyük katkı da Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin… Önümüzdeki günlerde bölgenin gezilmesini kolaylaştıracak yol ve patikalar için keşif çalışmaları başlayacak

Milattan Önce (MÖ) 6000-6500 yıllarına tarihlenen Aktopraklık, bugün itibarıyla 8 bin 500 yaşında bir yerleşim bölgesi. İlk yerleşim yuvarlak planlı kulübelerden oluşuyor. Çapları 3-4 metre kadar olan kulübelerin tabanları hafif çukurlaştırılmış. Büyük olasılıkla zemin biraz yumuşak yaprak, yün yada organik diğer malzemelerle dolduruluyordu. Kulübelerin ana malzemesi ağaç gövdeleri ve dalları. Sıkça örülen dalların üzerinde ise kerpiç çamuru dikkat çekiyor. En önemli ayrıntı ölülerin bu kulübelerin altına gömülmesi… Cenin pozisyonu ise en sık rastlanan gömme biçimi…

Aktopraklık’taki daha gelişmiş yerleşim bölgesinde hendekle çevrili dairesel bir düzen gözlerden kaçmıyor. Hendeğin çevrelediği alanda bitişik düzende inşa edilen kerpiç duvarlı yapılar bulunuyor. Her yapının içinde ocak ve tandır var. Biri ısınmak biri de ekmek yapmak için… Evlerin önünde avlu ve bu avluda bu kez oturur durumda ölülerin gömüldüğü mezarlarla karşılaşılıyor.

Tarım ve hayvancılık yapmayı biliyorlar. Uluabat Gölü’ne çok yakın oldukları için kemikten yapılmış oltalar da kullanmışlar. Boynuz bir sapa geçirilmiş yassı baltalar, boncuk ve bilezikler büyük bir çeşitlilik olduğuna işaret ediyor. Kadın ve erkek figürleri de ilginç. İlk oturum alanında erkek, ikinci oturum alanında ise kadın heykelcikleri çıkması, dinsel törenler hakkında bilgi veriyor. Bereket Tanrısı ve Kybele’nin ilk heykelcikleri olabilir… Bu arada eski Kızılelme köyünden getirilen ağaç ve tahtalarla yeniden inşa edilen iki katlı ve tek odalı evler ilginç. Anadolu’nun hemen her yerinde rastlanabilecek ahşap evler, çevre köylerde yaşayanların anılarını da tazeliyor. Sağlıklı bir ortam sağlandığında bu yapılar birer turizm evi olarak büyük işlev üstlenecek, eminim…

Gelin Evi, Dokuma Evi, Konak, Beslenme Evi ve Masal Evi olmak üzere 5 ayrı mantıkla hayata geçirilecek evlerin yanı sıra organik pazar, yerleşim alanları arasında yaya ulaşımını sağlayacak geçit ve bölgenin üstten görünmesini ve fotoğraflanmasını kolaylaştıracak kule de çok önemli…  

Tüm bunların yanında, bölgenin hemen yanıbaşında üretime devam eden sanayi tesislerinin görünen yerlerinin dev ağaçlarla kapatılması gerekir bence. Ayrıca yeni tesislerin bu bölgeden uzak bir yere yapılması da sağlanmalı.

Türkiye’nin ilk arkeoparkı için buraya gelecek yabancı turistlere bilgi aktarılması için dil bilenler hemen eğitilmeli. Rehberler gündemlerine almalı ve yayınların çıkarılmasına devam edilmeli.

Dünyadaki turizm dergileri, tarih ve arkeoloji yayınlarında Aktopraklık anlatılmalı. Türkiye’nin tanıtım için kitaplarında, televizyon reklamlarında Aktopraklık olmalı.

Yurtdışına şu ya da bu nedenle giden her Bursalı, muhataplarına Aktopraklık’tan bahsetmeli.

Keşfetmek için siz de yola çıkın.

Tarih seni çağırıyor…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir