Deprem, müteahhitlerin ve mühendislerin sınavıdır…
“Deprem, pozitif aklı asla yenemez.”
Milattan önce (MÖ) 2000’leri, günümüzle kıyaslama yapmak abesle iştigal gibi geldi önce; 4 bin yıl sonra geldiğimiz noktaya bakmaya çalıştım ama elle tutulur bir gelişme göremedim… Belki de gözüm bozulmuştur, bilemiyorum!
Mimar Sinan’ın tüm eserleri, kesme taştan inşa edilen İstanbul, Adana, Diyarbakır, Mardin, Bursa ve Mersin’deki 2’şer katlı Ermeni evleri, Karadeniz’e has evler, Safranbolu’daki konaklar, Balyan Ailesinin elinden çıkan Osmanlı sarayları, Zürih’teki 573 yaşında olan postane binası, Bulgaristan’da Şipka Tepesi’ndeki taş müze, Prag’daki muhteşem binalar… İtalya, Almanya, Fransa, Yunanistan ve hemen hemen tüm Avrupa’da örnekleri olan ‘tarihi evleri’ düşündüm… Hemen hemen hepsi ayakta ve kullanılıyor…
DOĞU’DA DA ÖRNEKLERİ VAR
Doğuya doğru uzandığımızda da eskilerin yaşadığını gördüm… İran, Irak, Suriye, Mısır, Azerbaycan, Özbekistan ve Kazakistan’da da örneklere rastlıyoruz. Anadolu’ya gelince çok örnek var ama ne yazık ki bakımsızlık hemen göze çarpıyor… Karadenizli müteahhitlerin yıktığı pek çok taş kesme eve şahit oldum ben. Bahçeli, iki katlı, yazın soğuk, kışın sıcak evlerdi… “Duvarına altın sakladılar” yalanıyla da tahrip edilen evler vardı… Konaklar vardı, yandılar… Bursa’da Setbaşı civarındaki evler de apartman oldu maalesef… “Batılılar onararak sakladılar, bizler yıkarak yok ettik…”
Marifet çok betonarme bina yapmak değildi. Marifet bunları sağlam inşa edip canlının canını korumak, insana değer vermekti… Deniz kumuyla bina yapmak cinayetti mesela, anlamadık… İşimize öyle geldi… Belediye meclislerindeki müteahhit sayısı ile ‘imar komisyonu’ arasındaki ilişkinin aracısız hali hep dikkatimi çekmiştir mesela…
Eşref dede ağlıyordu; 1999 Düzce depreminde… Sözleri “Hep gençler öldü” olmuştu… Şimdi de İzmir canımızı yaktı… Erzurum’u da unutmadık Erzincan’ı da… 1999’da Yalova yerle bir olmuştu… 235 bin konut yıkıldı.
“Deprem değil bina öldürür” sözü güzeldi de bina da yapamıyoruz ki arkadaş. 99’da ‘Veli Göçer’ dışında müteahhit adı hatırlamıyorum. Giyotinin altına giden tek isim.
ESAGİLA TAPINAĞI VE HAMMURABİ
4 bin yıl önceye uzanacağız bugün; Babil kralı Hammurabi’nin (M.Ö.1728-1686) mimari yapılarla ilgili yasalarına…
Babil’in koruyucu tanrısı Marduk adına yapılan Esagila Tapınağı’na dikilen bir taş üzerine Akatça dilinde yazılan yasalar… Yaklaşık iki metrelik silindirik bir taşın üstüne çivi yazısı ile yazılmış 282 maddeden oluşuyor. İnşaatçılara ait bölüm ise keşke günümüze taşınabilse…
İNŞAAT YAPMAK YÜREK İSTER
İşte o maddeler;
228– Bir inşaatçı bir bina inşa eder ve binayı tamamlarsa her bir sar’lık yüzey için 2 şikel ona ücret verilir.
229– Bir inşaatçı herhangi bir kişi için bir bina inşa eder ve bu binayı uygun bir şekilde yapmazsa ve onun inşa ettiği bina yıkılıp sahibini öldürürse, inşaatı yapan öldürülür.
230-Eğer bina, ev sahibinin oğlunu öldürürse inşaatı yapanın da oğlu öldürülür.
231– Bina, sahibinin kölesini öldürürse inşaatçı evin sahibine köle için bir köle ödeme yapar.
232– Binanın bir kısmı harap olursa harap olan kısmın tümünü tazmin eder ve inşa ettiği binayı düzgün bir şekilde inşa edinceye dek kendi imkanlarıyla evi yeniden inşa eder.
233- Bir kişi başkası için bina yapıyorsa, bina henüz tamamlanmamış olsa bile, duvarı devrilmişse inşaatı yapan kişi kendi imkanlarıyla duvarı daha sağlam bir şekilde yapmalıdır.
İzmir’deki 6.6’lık depremde yıkılan 17 bina ile 1999 Gölcük depreminde yıkılan 235 bin konutu inşa eden müteahhitler iyi ki o dönemde yaşamamışlar. Pek çoğunun kellesi giderdi…
“Sıfırı bulur, binayı dikerim” diyen inşaatçı! ARTIK YETER!