Kime ya da nelere değer vereceğimizi bilmiyoruz!
Dolar, Euro, Sterlin ya da Yen… Birçoğumuz döviz kurlarındaki aşırı artış karşısında büyük bir vurdumduymazlıkla, “Aman ne olacak ki, zaten bizde yok” diyoruz ya da tam tersi, “herkes dolar alıyor, ama cebimde para yok ki” sözleriyle; Aslında ülkenin ‘dolarizasyon girdabı’ içinde debelenmesine hazır olduğumuzu söylüyoruz… Hem de farkında olmadan!
Dolar imparatorluğunun yıkılması için üretmek ve kaliteyi yakalamak dışında başka bir çıkış göremiyorum. Bir ya da birkaç konuda ‘en iyi’ olmak zorundayız. Rekabet edebilmenin yollarını bulmalıyız. Sürekli iyileştirme gerek… Buluş yapmalıyız… Covid-19 veya başka bir virüs için aşı ve ilaç keşfi, nano teknolojili malzemeler, organik meyve-sebze, doğal taşlardan tercih edilen yer kaplamaları, insanların sürekli tüketeceği malzemelerin Türkiye’den tedariki gibi daha onlarca alanda adımızın yazılı olduğu kaliteli ürünü yakalamalıyız.
Yazımın bundan sonrasında bazı alıntılara yer vereceğim…
Örneğin; Genç mühendisimiz Mehmet Türker’in, kendi engelli arkadaşı bilgisayar kullanabilsin diye uğraş vererek icat ettiği ‘GlassOuse’, Çin’de üretilmemeliydi… Türkiye’de değeri anlaşılmalı, el üstünde tutulmalı, RAHATA KAVUŞMALIYDI…
Bu buluş, ellerini kullanmadan kafa hareketleriyle bilgisayara hakim olabilecek bedensel engellilere umut oldu. Binlerce engelli artık bu ürünü satın alacak ya da yardım kuruluşları sponsor bularak bedensel engellilere hediye edecek…
Oysa milli kuruluşumuz TÜBİTAK, Türker’i kaale bile almadı; projeyi reddetti…
Ama GlassOuse, İngiltere buluşlar zirvesinde birinci oldu. Başta Apple olmak üzere tüm dünyayı peşinden koşturan buluşun sahibi Mehmet, artık Çin için çalışıyor.
BEYİN TAKIMIMIZI KAPTIRIYORUZ…
Gelin şimdi, TÜBİTAK’ın ne tür buluşlara ve kimlere destek olduğuna bakalım… İmam Hatip Lisesi öğrencisi Levent Akbaba, Kuran-ı Kerim ve ayet dinletilen fasulyenin daha hızlı büyüdüğünü anlattığı projeyle TÜBİTAK bilim fuarında ödül aldı mesela…
Tabii kimseye kaptırmadık, Akbaba’nın projesi halen çiftçilik yapan varsa eğer tarım faaliyetlerinde kullanılacak…
KAÇIRDIĞIMIZ BİR BAŞKA ÖRNEK DAHA…
İlayda Şamilgil, sıvılardaki su oranının mıknatısla ölçülebilen ucuz, hızlı, taşınabilir bir sistem olduğunu TÜBİTAK’a proje olarak sundu. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı projeye eğilmedi… Şamilgil’in projesi 70 ülkenin katıldığı bir proje yarışmasında birinci oluverdi…
Hem İlayda’yı hem de projeyi Amerika Birleşik Devletleri kaptı. Şamilgil, ABD’de bir üniversiteye kabul edilirken; proje NASA’nın Mars projesinde kullanılmaya başlandı bile.
NASIL OLUYOR DİYE SORMAYIN…
TÜBİTAK daha nelere destek vermiş aklım almıyor… Mesela; bilim şenliğine katılan iki kız öğrenci iyi sözler söylenen kavanozdaki peynirin küflenmediğini, kötü söz söylenen kavanozdaki peynirin küflendiğini tüm dünyaya ispat etmiş… Proje sergilenmeye layık görülmüş…
Şimdilerde tulumdaki peynirlerinin küflenmesini bekleyenler, tulumlarına sabah akşam hakaret etmeye başlamış olabilirler!
ÇOK AMA ÇOK KOMİK GELİYOR…
10. sınıf öğrencisi Mehmet Can Dursun ve 11. sınıf öğrencisi irfan Ege Boztepe, şeker hastalarının iyileşmeyen yaraları için atık yengeç ve karides kabuklarından yara bandı üretti. TÜBİTAK bu projeyi de kaale almadı! Ama yara bandı AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’ndeki bilim olimpiyatlarında 2 bin 450 proje arasında birinci seçildi.
Siz ABD Doları, Euro ya da Sterlin’le uğraşadurun. Merkez Bankası’nda rezerv kalmadı falan diye de sözlerinizi destekleyin… Adamlar zeki ve çalışkan çocuklarımızı takip ediyor, buluyor ve ikna ederek götürüyor.
Bir ev bir araba zengini bizler (!), birbirimizi desteklemeden, el ele vermeden, TÜBİTAK’ta liyakat sahibi bilim insanlarına yer açmadan şuradan şuraya gidemeyiz