Biri çıksa ve “Buradaki topraklarınız çok verimli ama siz kullanamıyorsunuz. O nedenle elinizden alıyoruz. Sizler kendinize yeni yerler bulun” derse…

Hemen tepki gösteririz…

Oysa bir yabancı gelse ve “Sizin topraklarınızı almak istiyoruz, sizi burada istemiyoruz. Metrekaresi 100 lira olan bu arazilerinize 200 lira veririz” derse…

Milliyetçi bakış açısıyla yaşayanlar hemen köpürürler…

Bu toprakları düşmanlardan dedelerimiz kurtardı. Kan dökerek, can vererek aldılar” ya da “Size satılacak yerimiz yok. Biz buralarda 500 yıldır yaşıyoruz (!) Bizim yedi göbek atalarımız buralı” falan demeye başlarlar…

Eken biçen, kendisini çiftçi olarak tanımlayan Türk köylüsü artık hem arazisini hem de bahçesini satar hale geldi…

Değerli arkadaşım Sevgi Yeğit Türk’ten gelen bir ileti, Bursa’nın yakın köylerindeki talanı gözler önüne seriyor… Bir başka gazeteci arkadaşım Dursun Eroğlu’nun her pazar günü arkadaşlarıyla yaptığı 20-25 kilometrelik yürüyüş boyunca köylerden elde etiği izlenimler de bu gerçeği gözler önüne seriyor. Köylerde köylü kalmamış vesselam…

Vatan topraklarına sevdamızı işleriz… Yurt yaptığımız toprak, anamızın, babamızın, atalarımızın mezar taşlarıyla doludur ama geçim kaygısı her şeyin üzerinde şu sıralar… Toprağından vaz geçer hale geldi köylü… Ne ektiğinden memnun ne de ekmediğinden Ahmet ağaGeçinemiyor, yiyemiyor, çocuklarını köyde tutamıyor… Mahalle olunca pek sevinmişti oysa… Yolları yapıldı, kaldırımlar döşendi, evlere su bağlandı, belediye otobüsleri gelir oldu köye ama huzur kalmadı…

İletide ne diyor hele bir kulak verin…

Şimdi size bir hikaye anlatacağım ama kimse yanlış anlamasın ve üstüne alınmasın. Düşünceme göre bu insanın doğasında olan bir şey gibi geliyor bana…
Ben MustafaKemalpaşa’lıyım. Bulunduğum mahallenin dış kısımlarında tarlalar bulunmaktaydı. Çoğu kimse bilir, tarlalarımız verimli ve bereketli topraklardır. Her tür sebze yetiştiği gibi her tür meyve ağacı da olur.
Çocukluk yıllarında diyebiliriz; Bazı tarla sahiplerinden tarlalarını satanlar olmuş. Daha çok da Karadeniz bölgesinden vatandaşlar alımlar yapmışlar. Evlerini de tarlanın içine yapıp orada yaşamlarını sürdürüyorlar. Belki de doğalarında var yeşilin içinde yaşamak. Şu anda da baktığımız zaman evlerinin biri bir tarafta diğeri bir tarafta.
Bir kişi geldi mi bir bakmışsınız başka bir akrabasını da arkasından sürüklüyor. Yan tarlasını akrabasına almak için tarla sahibine olur olmaz problemler yaşatmaya başlıyor ve tarla sahibi satmak zorunda kalıyor. Sistem böyle…

Aynı durum, İsrail kurulurken yaşandı… Bugünkü genç Filistinlilerin dedeleri küçük çiftliklerini satmıştı.1940’lı yılların İsrail-Filistin haritalarına ve bugünkü haritalara bakarsanız eğer farkı görebilirsiniz.

Şu anda Kilis’te Türk sayısı 93 bin. Sığınmacı SURİYELİ sayısı 130 binmiş. Durum terse dönmüş bile…
Bu söylediklerimi hiç kimse yanlış anlamasın ama çok yakında o bölgelerimizdeki insanımız kendiliğinden oraları terk edecek. Çünkü yalnız kalacak, kendisini ve ailesini güvende hissetmeyecek göç edecek. Yani anlayacağınız kendiliğinden topraklarımızı Suriyelilere teslim edeceğiz…
İşte ülkelerin demografik yapıları böyle değişir, değiştirilir…
Kimseyi ötekileştirmiyoruz ancak ülke toprakları elden giderse; Yani anlayacağınız bir bakmışsınız kendiliğinden kiracı durumuna düşmüşüz…
Tarih tekerrür eder.

Sadece kendi ülkene değil başka ülkelerin tarihlerine de bakıp ders almak gerekir; Kendi ülkende de aynı sorunu yaşama diye…”

Köyün adı kaldı yadigar, bu işte bir iş var!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir