DizaynVip’in kurucusu Erbakan Malkoç’un, GESİAD’ın davetlisi olarak geldiği Bursa’da bıraktığı iz, epey derin olunca dün bazı işadamlarından telefon aldım. “Başka nelere dikkat çekti, neler söyledi, Bursa’ya katkısı olacak başka deneyimlerini paylaştı mı?” diye sordular. Yazımı bir kez daha okumalarını önerdim ama içime de bir kurt düştü. Atladığım yerler var mı diye telefonuma aldığım sesi bir kez daha dinledim… Varmış…

Malkoç’un işi; Bir aracı yeniden yaratmak… Tek ve benzersiz bir araç… Genellikle her araçta benzer parçalar vardır, benzer bir oturma düzeni ve benzer teknik özellikler. Oysa yeniden dizayn edilen araçlarda aynılık görmek mümkün değil. Kişiye özel üretim olarak düşünün. Koltuklardaki deri bile farklı olacaktır. Bilgisayar, televizyon, buzdolabı, ayak uzatma aparatı, wc, duş ya da zırh gibi daha onlarca ayrıntının düşünüldüğü yepyeni bir araçtan söz ediyoruz… Hayallerinize uygun 4 veya 8 lastikli bir otomobil, minibüs, otobüs, tekne ya da TIR… Bu arada yaptığınız işin büyük bölümünde yasal sınırlar içinde kalmak önemli. 1600 kilogramlık bir aracı 2000 kiloya çıkarmadan, ruhsata uygun hareket etmek zorundasınız. İşte Nilüfer’deki VİP Tasarım şirketinde olduğu gibi Erbakan Malkoç’un en çok kafa yorduğu yer bu aşama olmalı… Örneğin çelik olan bir bölümü güçlendirilmiş alüminyumdan elde etmenin bir zorluğu var. Işıklandırmada, havalandırmada, yatak olabilen koltuklarda, döşemede, direksiyon milinde, ısıtma ve soğutmalarda, müzik sisteminde, teknolojik cihazlarda ve daha pek çok ayrıntıda sürekli iyileştirme yapmak kolay değil…

İşte Ardahan’ın Göle ilçesinde 11 çocuklu bir aileden gelerek başarıyı yakalamış olan Erbakan Malkoç’un mesajları çok önemliydi. “Tarlada mı çayırda mı doğmuşum belli değil” diyecek kadar öz güven sahibi… İşyerine alacağı insanlarda liyakata önem veriyor ve diyor ki; “Ağabeylerimin ayağını yıkarım ama işimde ağabeylerimle olmak zorunda değilim. İşi yapan, anlayan, gelişime açık, her zaman güvenebileceğim çalışanlarım var. Onlarla arkadaş gibiyim. Maaşlarını hak ederler ve gerektiğinde cebimden para bile veririm. Hem de herkesin içinde veririm. Diğerleri ne eder, ne yapar o ikramiyeyi hak eder.” Demek ki aile şirketi olmayı baştan ret etmiş ve profesyonel yöneticilerle yoluna devam ediyor…

Konuşmasının bir yerinde “Hiç oyuncağım olmadı” dedi… İçim sızladı. İsyan etmemiş, çalışmış, çabalamış başarmış bir insanla karşı karşıyaydık ve pür dikkat dinledik. Hayatını anlatırken kendisiyle dalga geçmeyi başaran ender isimlerden biri Malkoç. Özel görüşmemizde “stand up yaptınız ve çok başarılısınız. Devam edin böyle anlatmaya” dedim. Biraz durdu ve “Sanırım böylesi daha etkili” dedi… Kartını verdi…

Anne ve babasını 18 yaşında kaybetmiş. Acı yıllar… Kardeşlerine, eşine, çocuklarına ve işlerine dört elle sarıldığı izlenimi edindim. İki oğlu bir kızı var. İşleri, ailesi ve sosyal hayatı asla birbirine karıştırmıyor. “Bir yerde eğleniyorsak, bir yerde yemek yiyorsak asla iş konuşmam. Bana böyle tekliflerle gelmesin kimse” diye uyardı herkesi. “Ben hiç çocuk olmadım” sözü de sanırım erken olgunlaştığını anlatmak için sarf ettiği içten bir sözdü…

İş serüveni 1992 yılında başlamış. Tamirhane açmış ve günde sadece 3-4 saat uyumuş. Geceleri çalışmayı seviyor. Konuşmasının hemen her yerinde “vatanımız için” dedi ve devam etti… “KOBİ’ler olarak bilmeliyiz ki ‘Biz varsak vatan var’, vatana sahip çıkmak sadece kendi cebini doldurmak değil, ortaya bir marka çıkarıp o markayla dünyaya açılarak ülkeye döviz getirebilmektir. Girişimci önce üretecek. Ürününe değer katacak. Sonra yüksek katma değerle ihraç edecek. Biz, imalata dayalı ihracat yapmalıyız. İthalata dayalı ihracattan vazgeçmeliyiz. 10 bin işçisi olan bir tekstilcinin markası yoksa eğer o kişi fasoncudur. Marka sahibinin iki satın alma elemanı gelir size fiyat ve kalite dikte eder. Mecburen onların verdiği fiyata üretir gönderirsiniz. Beğenmezse de o mallar elinizde kalır…” dediğinde salonda alkış koptu.

Malkoç, iş dünyasına ayrıca; “Bir kişi bir yerde kafeterya açınca yanına başkaları da geliyor. Bırakın o kişi orada o işi yapsın. Siz başka alanlarda faaliyet gösterin. Ben kendi işimi yaparak ihracatta kilogram değerini minimum 250 dolardan bin 100 dolara kadar çıkarabiliyorum. Ne olursa olsun başarılı olduğunuz alanda kalın ve o alanda mutlak suretle marka değeri yaratmaya çalışın. Yoksa hep kaybederiz” diye seslendi.

Asıl ders şu tümcede yatıyor bence; “Biz, ‘yerli otomobil bizim için hayal’ diyoruz. Avrupalı bize gülüyor. 200 yıldır caddelerde olan bir şey nasıl hayal olabilir ki…”

İnanç, ırk ve memleket milliyetçiliğini bir kenara bırakmış, vatanperver, gözü pek ve kalbi Türkiye için çarpan bu genç Malkoç’tan öğrenecek çok şey var; En önemlisi cesaret ve bilgi. Sonra da markaya olan ilgisi geliyor.

Başarı; başaracağım diyenlerindir…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir