Arkadaşlarımdan ve iş insanlarından “Türkiye dolarizasyona mı gidiyor?” sorusu gelmeye başlayınca araştırma yapmam gerektiğini anladım… Geriye dönük tablolarımı inceledim, tanıdıklarımın döviz bürolarına giderken yüzlerinin gülmeye başladığını da buradan söylemeliyim. Kendi ifadeleriyle ‘Geleceklerini korumaya almışlar…’ Öyle diyorlar…

Teknik olarak ‘dolarizasyon’; Bir ekonomideki kişi ve kurumların yerel parayla birlikte döviz kullanmaları ve tasarruflarının bir kısmını döviz hesaplarında tutmaları olgusuna verilen isim olarak algılanmalı. Bu olgunun tersine dönmesine de ‘ters dolarizasyon’ adı veriliyor.

KİŞİ BAŞI MİLLİ GELİR

Türkiye’de 2013 yılında kişi başına düşen milli gelir 12 bin 519 dolardı. ‘Yeni Ekonomi Programı’na göre bu yılsonu itibariyle kişi başı gelir 8 bin 381 dolara kadar gerileyecek. 2013 yılında kişi başı gelirimizi 25 bin dolar olarak hedefleyen bir ülkeydik ve 12 bin 519 doları az buluyor; orta gelir tuzağına düşmekten yakınıyorduk. Sonra işler hızla bozulmaya, kararlar dikiş tutmamaya başladı…

2020’de geldiğimiz nokta, yetersiz bulduğumuz 2013 seviyesine göre 4 bin 138 dolar daha aşağıda. Bu bile sürekli kaybeden bir ülke olarak gösterilmemiz için yeterli…

DOLARLA SATIN ALMALAR

Hatırlayalım… ABD’li şirket General Electric (GE) Doğuş Grubu’ndan Garanti Bankası hisselerini 15 yıl önce satın aldığında bankanın değeri yaklaşık 6.1 milyar dolar civarındaydı. General Electric (GE) bu hisseleri 5 yıl sonra İspanyol BBVA’ya sattığında ise Garanti’nin piyasa değeri 26.2 milyar dolara çıkmıştı. Geçtiğimiz Cuma günkü kapanışlar itibariyle bankanın piyasa değeri ise 3.7 milyar dolardı

Bir başka örnek daha verelim… 2011 yılında İstanbul’da yaklaşık 600 bin dolar ödenerek alınan bir daire, bu yıl 230 bin dolara müşteri bulabiliyor. Paranızın değerinin sürekli değer kaybetmesi karşısında ‘siz olsanız ne yapardınız?’ sorusunun yanıtı sanırım yavaş yavaş oluşuyor…

500 MİLYAR DOLAR GELDİ

Bu değer değişimleri son yıllarda para birimi hızla değer kaybeden Türkiye’nin yaşadığı yoksullaşmanın örnekleri. Türkiye, 2001 sonrası bunun tersi bir süreç yaşamıştı. Uygulamaya konulan güçlü ekonomik programın etkisiyle enflasyon hızla düşmeye başlamış; iyileşen beklentilerin de desteğiyle sermaye girişleri artmış (500 milyar dolar) ve TL değerlenmeye başlamıştı. Avrupa Birliği (AB) üyelik girişimleri altında TL bir anda aşırı değerli konuma gelmiş; varlık fiyatları dolar cinsinden artmaya başlamıştı. 2007 sonu itibariyle TL’nin aşırı değerli durumu zirveye ulaştı.

MALİYETLER VE ENFLASYON

Şimdilerde ise tam tersi bir süreç yaşanıyor. Bozulan beklentiler ve olumsuz göstergeler nedeniyle sermaye çıkışı yaşanıyor; sermaye çıktıkça da TL değer kaybediyor. Varlıkların dolar cinsinden değeri düşüyor, servetleri azalanlar harcamaları kısıyor. Öte yandan TL değer kaybettikçe ithal malların fiyatı ve dış finansman maliyeti artıyor. Üretim yapmak için ithal ara malı ve sermaye malları kullanan sanayici zorlanıyor. İşçi çıkarma yasağına rağmen işverenler, ‘zorunlu izin’ uygulamasını gündemlerinden düşürmüyor. Maliyet artışı fiyatlara ve enflasyona yansıyor. Geçinmek her gün daha da zorlaşıyor… Halkın alım gücündeki erime de dikkat çekici…

Kısacası, döviz kuru ekonomiler için önemli. Özellikle bizim gibi dolarizasyonun yüksek olduğu (Bankalardaki dolar mevduatı 242 milyar dolar), dış kaynak girişine bağımlı, yüksek ithal girdi kullanan ekonomiler için çok daha kritik.

Tablolara baktığımızda;

2002 yılında 1 dolar 1.50 TL.

2010 yılında 1 dolar 1.50 TL.

15 Ekim 2020’de ise 1 dolar 7.93 TL… (8 Lira olacak beklentisi çok yüksek… 10 Lira olur diyenler de az değil…)

YASTIK ALTINDAKİLERİ BOZDURUN bile diyemiyorum…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir