Biz kabakulak olduk sizler COVİD-19!
Bir gün torunlarınız yaşanmış, geçmiş ve bitmiş olaylara doğru geziye çıkacak. Bugünleri yaşayan aile büyüklerinin ‘Covid-19’ adı verilen ‘bence biyolojik silah’ olan virüse karşı kahramanca savaşta neden yenildiğini de okuyacaklar…
Yanıtını asla kabul etmeyecek ve iç geçirecekler; ”Dedem ve nenem maske takmayanlar yüzünden ölmüşler…” diyecekler…
Bir milimetrenin 20 milyonda biri kadar minnacık bir virüsü yenemeyen ‘Akıllı ve zeki (!)’ insanları anlayamayacaklar…
Bizler de dedelerimizin anneannelerimizin neler çektiklerini okuyoruz şimdilerde. Anadolu’yu yurt edinen atalarımızın başlarına örülen çorapları nasıl yırtıp attıklarını, acılarını, sevinçlerini, övünçlerini içimizde hissediyoruz, onları anlıyor ve saygı duyuyoruz…
Bakın bugünün büyükleri, çocukluk yıllarını yazarken nelere dikkat etmişler, kimleri hatırlamışlar, yemeklerini, oyunlarını, arkadaşlıklarını, hatalarını nasıl anlatmışlar… Anı defterlerinin sararmış yapraklarındaki ayrıntılar, dolu dolu yaşadıklarını gösteriyor… Azla yetinmenin erdemini içtenlikle dile getiriyor annelerimiz, babalarımız…
Yıl 1950…
“Tabureye oturmadan önce su döken nesiliz biz. Annemizin sinirlenince kafamıza taslarla vurduğu bir banyo yapmamız var ki; Evlere şenlik… Banyodan sonra havluya sarınıp sobanın yanına geçen ve ısınan nesiliz biz…
Saçlarımızdan düşen suları sobaya düşürür cısss sesini dinlerdik. Çok hoşumuza giderdi… En güzel mahalle maçlarını annemizin zamansız banyo yaptırmaları yüzünden kaçırdık çoğu zaman… Baba eve gelince sessiz olmamız söylenen nesiliz biz…
Cumadan verilen ödevi pazar akşamı yapanlarız… Aynı simidi 2-3 kişi yiyip aynı şişeden gazoz içtik. Arkadaşın bisküvisinden alınca içi yanan değil mutlu olan nesildik. Anne terliğinin tadını doyumsuz tatmış, tertemiz çocuklarız biz…
Bizler kardan adam yapıp erimesin diye dua eden çocuklardık. Sokak oyunundan vazgeçmeyip, salça ekmek yiyen, azla yetinen, doyan çocuklardık. Televizyonu bilmeyen çocuklardık… Radyoda ‘Arkası yarınları’ kaçırmayanlarız biz…
Yere düşen ekmeği öpüp başımıza koyardık, tuvaleti geldiğinde annesi eve alır korkusuyla sokağa çiş yapan çocuklar… O günler çok çok güzeldi, unutmak mümkün değil…
Çocuk gibi çocuktuk biz!
Huzur ve saygı da vardı, mutluyduk küçücük dünyamızda… Sabahtan aksama kadar oyun oynardık… Karnımızın acıktığını unuturduk oyun oynarken. Gazoz kapaklarıyla, cilliyle (gülle) oynayan çocuklardık… Çelik-çomak oynamadan gün geçmezdi.
Çember çevirirdik, bez bebekler yapardık, ekmeğimize toz seker atıp yerdik, mutluyduk…
Çam ağacının kabuğundan araba traktör yapardık, yaramazlık yapardık… Annemizden dayak yememek için her şeyi saklardık, ilkokulda soba ile ısınırdık…
Biz küçükken çok büyüktük.
Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık. Güzeldik biz küçükken. Arkadaşlarımızla beraber bir gece uyuyabilirsek eğer velinimetti bizim için, çok lükstü, hayaldi belki de…
Bizler bahçeli evlerimizde çevremizdeki insanlara güvenerek büyüdük. Annelerimizin dizlerinin dibinde sokakların, bahçelerin, ağaçların, tozun toprağın kokusunu içimize çekerek büyüdük. Çok koştuk, çok düştük. Dizlerimizde yara eksik olmazdı… Dirseklerimiz parçalanırdı ama hiç önemli değildi…
Kapı önlerine paspas serip evcilik oynardık, çizgi oynardık, kaldırım taşına oturur saatlerce oyalanırdık… Oyuncaklarımız, mutfak eşyalarımız yoktu…
Arkadaşlarla gezerken kapı zillerine basıp kaçardık, horozdan da köpekten de kaçardık… En çok da kavgadan kaçmazdık…
Bizim hiç bir şeyimiz yoktu ama yine de mutluyduk.
O günleri yine doya doya yaşamak için neler vermezdim ki…
Hastalanırsak kekik-limon ya da ıhlamur içerdik. ‘Vıcks’ hiç eksik olmazdı evlerde. Doktorlara verilecek para yoksa eğer, köyden gelen yumurtalar, bal ve peynir götürülürdü. Onlar da halden anlardı… Delikli 2.5 kuruşlar çok değerliydi… 5 veya 10 kuruş bulduk mu horoz şeker, simit, dondurma alırdık…”
Sizin torunlarınız bunları bilmeyecek, yaşamayacak. Onlara COVİD-19’u anlatmak için önce yenmeniz gerektiğini de unutmayın. İşe MASKE TAKARAK başlayın…