Ülkemizde ve diğer coğrafyalarda halktan daha çok vergi almanın yollarını arayan yöneticilerin zamana ve zemine uygun olarak attıkları adımların izlerini bulacaksınız bugün…

Doğduğumuz andan itibaren ödemeye başladığımız vergilerin nereye ve nasıl harcandığı ise bir başka yazı konusu…

Bakın halklar nelere katlanmış…

İskoç şair Robert Burns’ün yaşadığı evin küçücük bir penceresi varmış. Çünkü o zamanlar bir evin penceresi ne kadar büyük olursa evin sahibi o kadar çok vergi verirmiş.

Onu ziyarete gelen dostu, şair Bahtiyar Vahapzade pencerelere bakıp şöyle demiş; “Güneş ışığından alınan vergi, cehalet karanlığına harcandı.”

Kendi ülkemi düşünmeye başladım. Alınan vergilerin akıbetini sorguladım. Sorguladıkça şairin ışığa verdiği verginin akıbetinden farklı olmadığını gördüm.

İktisatçı Jean Baptiste Colbert, “Vergileme sanatı, mümkün olduğunca fazla tüyü, mümkün olan en az bağırtıyla toplayabilmektir” diyor. “Mümkün olduğunca fazla tüy” bana verginin miktarından çok verginin çeşidini düşündürdü.

Bugüne dek nelerden vergi alınmış?” İlginçtir ki aklımıza gelebilecek her şeyden vergi almaya kalkmışız.

OSMANLI ÇOK YARATICI

Tanzimat döneminde Tüfekçiyan akçesi, kaftan akçesi, şerbet akçesi, post akçesi, tavuk baha, peşkeş, ağalık, kethüdalık ve benzeri isimler altında d silah zoruyla vergiler toplanmış.

Vergiyi anlamlı hale getirebilmek için vergi daireleri kurulmuş, kapısına da “Kendini vergilendiren halk millettir” yazılmış. Osmanlı, vergileri şer-i ve örfi olarak ikiye ayırmış. Öşür, haraç, cizye, çiftbozan, resm-i çift, resm-i makam vs. diye isimlendirmiş.

Evlenen genç kızlardan, dul kadınlardan, kibritten, at besleyenlerden hatta bekarlıktan bile vergi alma kararlarıyla karşılaşıyoruz… Çok ilginç isimler bulmuşlar… Deli Dumrul’un “köprü hikayesi” de doğru olmalı… 

Bekarlık vergisine tepki gösteren ünlü edebiyatçı Hüseyin Rahmi Gürpınar bu duruma “Evlenmedim, evlenmeyi de düşünmüyorum, bekarlığın ceremesi kaç kuruş ise çekmeye razıyım” demiş…

DÜNYADAN ÖRNEK VERGİLER

Dünyada da durum bizden farklı değil.

Venedik gölgeden, Balear Adası güneşten, İngiltere korkaklıktan, Antik Roma özgürlükten, Fransızlar tuzdan, Ruslar sakaldan, Uruguay bıyıktan, İspanyollar ikinci kocadan vergi almış… Halkı soymanın yolunu bulmuşlar…

Aydınlanma döneminin önemli eserlerinden Fransız Ansiklopedi’sinde (encyclopedie), “Devleti daha da zenginleştirmek için belki yüz tane tasarı hazırlanıyor ama bir bireyin devletin zenginliğinden pay alması konusunda iki-üç tasarıdan fazlası olduğu söylenemez” yazmaktadır.

Vergilerin halka geri dönüşünün gerekliliğini vurgulayan önemli bir tümce…

Devlet olarak vergi toplamak kolaydır. Benjamin Franklin “Ölüm ve vergiler dışında hiçbir şey kesin değildir” der. Önemli olan verginin topluma hizmet olarak geri dönmesi ve bu durumun kamu vicdanında yer etmesidir.

Vergiler, cehalete, karanlığa, boş projelere ve bir takım yandaşlara gitmemelidir. Vatandaş vergilerinin nerelere gittiğini istediği gibi sorgulayabilme özgürlüğüne sahiptir. Bunu ister sosyal medyada, ister kürsüde, isterse de vergi dairesine giderek yapabilir. Bunu ister vekile, ister bakana isterse de başkana sorabilir. Buna hiçbir gücün karşı çıkma hakkı yoktur. Demokratik bir ülkede olması gerekende budur.

Gelecekte; bilgisayarı açma vergisi, sms vergisi, manzara vergisi, temiz su vergisi, sokakta yürüme vergisi, yeşillik vergisi, park etme vergisi, fazla uyku vergisi, organik ürün vergisi, sola bakma vergisi olursa şaşırmamak gerek…

Alıntı: (Bekir Yıldız)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir