Başka bir Bursa mümkün!
Dünyanın bilinen en eski kentlerinden biri olan Bursa’da yaşıyor ve çok şükür şimdilik kıt-kanaat doyuyoruz…
Yaklaşık 9 bin yıl önceye tarihlenen Bursa’da; o zamanlar da yaşayanlar vardı… Tarım ve hayvancılıkla geçiniyor, mallarını eşek, at, öküz ve mandalarla taşıyor, tertemiz sularda balık avlıyor, yıkanıyor; Uludağ’ın bulunmaz havasında güzelce dinleniyorlardı. Hayat, güven içinde devam ediyordu…
52 ayrı dere vardı, içinde balık yüzen. Marmara Denizi ise kılıç ve yılan balığı kaynıyordu… Hamsiyi yem yapıyorlardı; çünkü çok küçüktü… Bugüne kalan balıkları sayın içinizden desem, hamsi ilk sırada gelir… Ardından saydıklarınıza bakın… Hepsi küçük balıklar… Ne kılıç kaldı ne de yılan balıkları…
(BURULAŞ)
Doğa Ana’nın kollarında uyuyor, kestane ağaçlarının, cevizlerin, şeftalilerin, elmaların, zeytinlerin, üzümlerin tadına doyamıyorlardı… Açan çiçekleri, kelebekleri sayamam şimdi… Akan her su içilebiliyordu… Marmara Denizi’nde mavnalar, kürekle ve rüzgarla ilerleyen yelkenliler dolaşıyor; İstanbul’dan getirdikleri malları Mudanya, Gemlik ve Bandırma’ya indiriyorlardı… Ağır aksak ilerleyen öküz ve manda arabalarına yüklenen mallar ve insanlar, ağırlıkla Mudanya’dan o zaman dahi görkemli bir kent olan İstanbul’a götürülüyordu…
(TARIM AŞ)
Geyik etine bayılıyordu yaşayanlar… Tilki postu çok değerliydi… Ayılardan elde edilen derilerden de ayakkabı yapıyorlardı… Vaşak, gelincik, pars, kurt ve çakallardan geçilmiyordu Uludağ… Sabahları süt içiyorlardı. Atın da eti yeniyordu, tavşanın da. Koyun ve keçiler de revaçtaydı…
(TURİZM)
Dünya’daki tüm kuşlar geliyordu Apolyont Gölü’ne… Göl içindeki kerevitler kocamandı ve o zaman da kadınlar avcılık yapıyordu… İznik Gölü’ndeki balıkların bir tanesi 300 kilogram geliyordu… Diğer balıklar da çok iriydiler. Bu gölde yıkanan çamaşırlar yumuşacık oluyordu… Bunu keşfeden kadınlar, gölün çamurundan alarak yüzlerine, vücutlarına sürüyorlardı… Şarap içerek kalplerini, zeytinyağı içerek midelerini koruyorlardı… Bursa’ya gelenler, en çok tuz alıp dönüyorlardı. Çünkü zeytini tuzla terbiye ediyorlardı, hayvanlarına tuz yalatıyorlardı ve derileri tuzla tabaklamak zorundaydılar.
(SAĞLIK TURİZMİ)
Her yer yemyeşildi… Her tür ağaç vardı Bursa ve çevresinde. Çınarlar 10 bin yıllıktı belki de… Kayın, Gürgen, Meşe, Ihlamur, Kavak, Dişbudak, Kestane, Akçaağaç kaynıyordu her yer… Gemi yapımında kullanılan Kayın ve Gürgen çok değerliydi… Gemlik’ten gelirken kente bakanlar, yeşilin içinde kaybolmuş, bacasından duman tüten evler görüyorlardı… Şose yolların tozunu yutanlar; Çekirge sırtlarındaki sıcak su havuzlarında yıkanıyorlardı. Keramet köyündeki sıcak su da güzeldi…
Öylesine mutluluk saçan bir kentti Bursa… Yine öyle kalmalı…
İnsanlar mutlu olunca doğaya zarar vermez… Hava temiz olunca insanın beynine giden oksijen miktarı artar… Beyin çalışınca araştırma öne çıkar ve geleceğe bırakılacak değerler orta yara gelir. Su temiz olunca yürekler temizlenir… Yürek temiz olunca orada ahlaksızlık olmaz. Rüşvet alınmaz… Borç korkutmaz…
Ulaşımdaki sıkıntıları artıracak göçlere dur diyecek siyasi kararlılık, tarım alanlarını koruyacak azim, Yalova Yolu’nda sorunları çözecek imza, denizi ve gölü kurutanların sülalesine okuyacak ‘adam gibi adamların’ kentidir Bursa… Değilse; böylesi adamlara yol açılmalı, tarih yazılmalıdır…
2026’ya ne kaldı ki zaten…
Xxx
Güle güle dost insan…
Babası Ali Biliktü ile başladığı üretim serüveninde başarısıyla dikkatleri üzerine çeken Bil Plastik Yönetim Kurulu Başkanı İlker Biliktü’yü kaybettik dün… Sosyal bir insan olarak tanıdım kendisini… Kocaman yürekli, güler yüzlü, yardımsever ve işini asla aksatmayan bir girişimci olarak hatırlayacağım… Ruhun şad olsun, ışıklar içinde uyu…