Anadolu’nun Türk halkı geçmişte yaşar. Gençliğinin hayrını görmeyen binlerce insan tanıdım ben. Fakirliğin dibine vuran halk ne hikmetse o yıllarını ballandıra ballandıra anlatır. Vay şöyle bayram yapmışmış, yok böyle içmişmiş… Şu kadar kilometre yürümüşmüş… Bir vuruşta öküzü devirmişmiş… Süpürge tohumundan ekmek yapanlardan tutun da eşek okundan imal edilen sigara içenine kadar neler dinledi şu garip yazarınız…
Daha iyiyi bilmediğinden, daha güzeli görmediğinden, şuracıktaki Yunanistan’ı bile 30 yaşından sonra ziyaret ettiğinden olsa gerek dünya başka Türkiye bambaşka bir yer olarak kalır beyinlerde. Hem gavurlardan bize ne ki… Tek tip insan yetiştirme hastalığından kaynaklı sıkıntılarımız da cabası. Farklı düşüneni dinleyen ama bir türlü onaylamayan bir kişilik yapısı… Ona buna kulp takan, bir Hristiyan, Yahudi ya da Hindu tanımadan göçüp giden milyonlarca insan… Ermeni mi?! aman ha adını bile anmayın sakın. Aman aman…
Oysa bir işe yaramadığını anlamaz garibim. Babasından kalan araziyi satar, evi satar, yetmedi kendini satar da haberi bile olmaz. Yer, içer, gezer, halvet olur da kafası bir işin ucundan tutmaya yarayan bilgiden yoksundur. Elinde mutlaka cep telefonu vardır. 12 liralık sigaraya para bulur da eve 1 liralık ekmek alırken “vay be ne pahalıymış” diye konuşur; kendi kendine… “Gel şu işin ucundan tut” dersin; “Kaç para viricen” diye geviş getirir… Askerlik anıları hiç bitmez. Onbaşının adını hatırlar da “o sıra Genelkurmay Başkanı kimdi?” diye sorunca gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi kalakalır… Hasta… sporludur. Ölür tuttuğu takım için. Ya arkadaş son parasını maç biletine veren adam var bu memlekette. “Evdeki çoluk çocuk” dersin… Komşular bakar gari…
Her şeyin aşırısını yapar, beklenmedik işlere imza atar ya da sürünür. Ortasını bulamaz, bilemez… Daha 20 yıl önce şu partiye oy vermiştir ya da bu partiye. Amma velakin o partiler yaramaz olur bir süre sonra. Çıkarına bakarak parti değiştirir. Över de över. “Karaktersizsin birader” dersin, gülüp geçer. “Ahlaksızsın” dersin bir olaydan sonra; Ona da güler… İçselleştirilmemiş bir yaşamın unsurudur ama kendini hayatın tam ortasında ifade etmeye çalışır… O asli unsurdur.
Hep avantacıdır. “Söyle şuradan iki çay” dersin hemen işi çıkar. Et pahalıdır, rakı tavan yapmıştır ama yapışır bir akşam; “Sen yeni ev aldın ıslatmadık daha” deyiverir. Onca insanın ortasında kızarırsın, bozulursun. Sanki söz vermiş de tutamamış bir insan yapar seni oracıkta… Mecbur kalırsın. Halden anlamaz, cebinde paran var mı yok mu bilmez…
Eve gelir “bu koltuk buraya olmamış, duvar boyanı beğenmedim, mutfak eşyaların eskimiş” gibi moral bozan ne varsa bir çırpıda kusar… “Sana ne be arkadaş” bile diyemezsin…
İşte bunlardan milyonlar var artık. Geleceğe yürüyoruz, gelişiyoruz, evrim geçiriyoruz… Değişmiyoruz…
Şimdi “ulusal kimlik erozyonu” da başladı.
Hepimize kolay gelsin.