Sevgili arkadaşımız, Karadeniz’in mert insanı TSE Baş Araştırmacısı ve KALBİR Başkan Vekili Mustafa Karaman’ın, Türkiye aşığı olduğunu, halka güvendiğini, Anadolu’dan marka çıkması için çaba harcadığını ve ülkenin dövize olan bağımlılığının azaltılması için özgün projeler ürettiğini, zaman zaman çıkışları olduğunu bilirim, Türkiye genelinde hatırı sayılır bir çevre edindiğine de tanığım.

Yarın 15 Mart 2017, Dünya Tüketici Hakları Günü. Hem tüketici olacaksın hem de haklarını bileceksin artık…

Yerli malların tüketilmesi gerektiği öğretilen kişilerden biriyim. “Yerli malı Türkün malı herkes onu kullanmalı” diyerek portakala, mandalinaya, muza, kuzu pirzolaya, evde yapılan pastaya, lokuma, Antepfıstığına, denizden çekilen balığa, Kerebiç tatlısına, bumbara, kısıra, sebzenin her türlüsüne, cennet meyvesine, yumurtaya ve süte dayalı bir çocukluk geçirdim. Tüketirken tükenmemek üzere kodlanmıştık hepimiz. O zamanlar kalite denilen kavram sadece insanların eğitim düzeyi ile ilgili olarak algılanır; “Galatasaray, Boğaziçi, Oxford ya da ABD’deki bir üniversitenin adı verildiğinde” dönüp bakardık ve kulak kesilirdik.

Eğitimde kaliteyi yakalayan ülkelerin ürünleri de zaman içinde dünya pazarlarına hakim oldu. Otomobil, uçak, gemi, cep telefonu, makine, deterjan, ilaç, saat, çikolata, giyim eşyaları, mobilya, masa, sandalye, beyaz eşya ve daha onlarca sektördeki ürünlerde sömürülen ülkelere dönüştük istemeden…

Arkadaşımız Mustafa Karaman oturmuş bir şeyler karalamış, bakın nasıl da nasıra basmış, nasıl da taşı gediğine koymuş…

BÜYÜK TÜRK MİLLETİ!

“Fatih, İstanbul surlarını yerle bir ettiğinde çok büyüktün.
Viyana kapılarına seni getiren ülkün, senin büyüklüğünün eseriydi.
Çanakkale’de yedi düveli yerle bir etmen büyüklüğündendi.
Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiğin üstün cesaret, büyüklüğünden kaynaklanıyordu.
İşte sana bu yüzden “Büyük Türk Milleti” denildi…
Şimdi;
Alman’ın Mercedes’inde keyif çatıyor,
Hollanda’nın deterjanıyla iç çamaşırlarını yıkıyor,
İsrail’in tohumları ile bağ – bahçe sürüyor,
Marka hastalığının en ala müptelası oluyor,
Bilinçsizliğin yüzünden ithalat patlıyor,
Duyarsızlığın sebebiyle yerli üretim yok oluyor,

Yabancı hayranlığın nedeniyle yerli markalar güçlenmiyor…
Sonra,
Sonrasında, Almanya ve Hollanda edepsizlik yaptı diye dövünüyorsun, üzülüyorsun…
Türk Milleti!
Büyük mü olmak istiyorsun, büyük günlerine mi dönmek istiyorsun?
Binme artık, şu Alman’ın arabasına. Senin ataların at sırtında büyüklüğünü ilan etmişti…

Yeter artık, Mercedes ayarında ve ondan daha üstün araba üret…
Bırak artık Hollanda’nın deterjanıyla iç çamaşırlarını yıkamayı, gerekirse atalarının yaptığı gibi kül ile çamaşırlarını ov, sonra daha kalitelisini üret…
Tohumu sen saç! İsrail’in tohumundan insan çıkmaz! Tohumu sen üret.
Marka hastalığını terk et. Yerli üretime dön, yerli ürün kullan…
İthal ürünlere değil, milli ürünlere eğil ki, doğrulabilesin.
Kendi markanı oluştur, markana sahip çık, üretimini konuştur, markanı dünya ile buluştur…
İşte o zaman ekonomik alanda büyüyeceksin, geçmişte olduğu gibi “BÜYÜK TÜRK MİLLETİ” olarak tarihin dizaynını sen yapacaksın…
O zaman;
Almanya, Hollanda bir edepsizlik yaptığında;

SOKAĞA ÇIKMANA GEREK KALMAYACAK.
TOKADI YAPIŞTIRACAKSIN!
Uyan artık!
Uyuyarak çocuklar büyür!
BİR MİLLET İSE,
ÜRETİMLE BÜYÜR,
EKONOMİSİNİN GÜCÜ İLE BÜYÜK OLUR!”

Tek satırına dokunmadan paylaştım. Bağırarak, debelenerek, heyyy Avrupa diye seslenerek, portakalı bıçaklayarak olmaz.

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün batılı şirketleri ve teröristleri Anadolu’dan sökerken halka dönüp; “Çalışacaksınız yorulacaksınız ama yılmayacaksınız. Ülkenizi bayındır hale getireceksiniz” sözünü asla unutmayalım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir