Türk ordusunun güney sınırlarımıza kadar ilerleyen İŞİD belasına karşı giriştiği harekat, dün sabahın erken saatlerinde başladı. Topçuların, hava kuvvetlerinin ve özel donanımlı askerlerin müşterek operasyonunda Cerablus kenti ve çevresi tam anlamıyla cehenneme döndü.

Harekatın adı Fırat Kalkanı. 81 ayrı hedefe 294 atış yapıldı önce. Bu kara giysili itlere gereken ders için F-16’lar önceden belirlenen yerleri yerle bir etti. Mekanize birlikler, tanklar, kirpiler, yol açan iş makineleri, kamyonlar, mayın temizleme cihazları, bordo bereliler ve yukarıdan istihbarat yapan cihazlarımız devrede…

Karkamış’a 3-4 kilometre kadar yakın olan bölgeler sabah saatlerinde temizlendi. Özgür Suriye Ordusu’nun da destek verdiği harekat; Afrin, Münbiç, Tel Abyad, Halep yakınları ve Rakka gibi merkezlere kadar gidebilir.

Konu, ‘Türkiye orada ne kadar kalır?’ noktasında düğümlenir. ABD; Rusya, İran ve Suriye yönetimlerine verildiğini sandığım notalarda gereken yanıt vardır. Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak herkesin, her ülkenin harcı değil.

PYD ve YPG için de sonun başlangıcı olabilecek harekat, sonuçları bakımından ağır sorumlulukları da beraberinde getirecek. Orada yaşayan sivil halkın korunması, olası mayınların temizlenmesi, sanayi ve ticaretin yapılandırılması, konut, hastane, okul gibi kentsel yapıların inşaatı, güvenlik kuvvetlerinin eğitilmesi, kara ve demiryollarının açık tutulması gibi daha onlarca konuda adım atılması gerekiyor. Bu arada harekatın başladığı gün (dün) ABD’den gelen başkan yardımcısı Joe Biden de şaşkın olmalı.

Peki bu İŞİD yapılanması nereden çıktı?

Bence başta dil çok önemli bir unsur olarak karşımıza çıktı. Dilin milli birliğin sağlayıcısı ve milletin varlığını sağlayan temel güç olduğunun farkında olan Araplar, dilleriyle İslam ülkelerinde egemenlik kurdular. Bu egemenliğe giren Müslüman milletler de inanç dili ile kültürlerini birbirine karıştırarak yanlış bir yapılanma içinde debelendiler…

Bu süreci iyi okuyan batılı devletler de boş durmadılar. Din, siyaset, ekonomi-finans temelli bir ya da birkaç projeyi hayata geçirdiler. Tevrat, İncil ve Kabala inançlarından; yani akılcı olmayan değerlerden beslenen batılılar, Hristiyanlığın önündeki engelin Türkler olduğunu işlediler kitaplarında.

Yapılması gereken belliydi. Dünyanın yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kontrolünü ele geçirmekten başka bir şey düşünmediler; Çünkü büyük kaynaklar Müslümanların elindeydi… Petrol, doğalgaz, bor, toryum, uranyum gibi… “Parçala, karıştır, yeniden düzenle” politikalarını yürürlüğe soktular. EL-KAİDE, IŞİD, PKK, PYD veya ne adla anılırsa anılsın, bu yapılanmaları gizli ya da açık desteklediler.

Müslüman Araplar dokuzuncu yüzyılda, biz Türkler ise 1583 yılında İstanbul’daki ‘Rasathaneyi’ topa tutarak akılcı yoldan uzaklaşmıştık. Modern devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanma çabası da sekteye uğradı ya da uğratıldı. ‘En hakiki mürşid ilimdir’ sözü duvarlardan kaldırıldı… Gereği yerine getirilmedi…

Olan bitenlere anlam veremeyen, sürekli tüketen, eğlenceye ve lükse düşkün bir yığın haline geldiğimizi göremedik. Halen de kitleler uyanmamak için futbolu, televizyonu, gösterişli mekanları, modayı ve dizileri tercih ediyor. IŞİD işte bu ortamda din ve para ilişkisini kullandı. Kadınlar da vardı… Dünyanın her yerinden erkekler ve kadınlar katıldı. Korku yayarak, sürekli öldürerek alan boşalttılar. Petrole el koydular ve Türkiye’deki hücreleri yoluyla halkımıza epeyce zarar verdiler.

Ama unuttukları bir şey vardı; Biz Orta Asya’dan gelerek imparatorluk kurmuş bir halktık. Dinimize saygılıydık ancak seküler yaşamdan yana tercih kullanmıştık. Kabile değildik, aile yönetimlerinden vaz geçeli de 100 yıl olmuştu.

Türk Ordusu gerektiğinde devlet kuracak kabiliyetteki subaylarıyla bu işin de üstesinden gelecektir.

Yurtta sulh Cihanda sulh’ ilkesi hayata geçtiğinde herkes huzurlu olacaktır. Şimdi sakin ama duyarlı olma zamanı. Batılılardan beklentimiz sadece ellerini bu bölgeden çekmeleri… Yoksa onlar da kırılacaktır!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir