Kendini geliştiren, aldığı eğitimin üzerine 3 bin kitaptan aldığı dersleri ekleyen, halkıyla iç içe bir yaşam geçiren, emperyalizme karşı dünyanın en büyük savaşını veren, askeri alanda elde ettiği başarıları ekonomide de tekrarlayan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, bundan 92 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan etti.

Emperyalizme karşı verilen büyük bir savaştı İstiklal Savaşı. Batının jandarması olarak Anadolu’ya çıkarma yapan Yunan ordusu perişan edilmiş, İngiltere, Fransa, İtalya ve Ermeni birlikleri ülkeden atılmıştı. Mustafa Kemal Atatürk ile başta Kazım Karabekir, İsmet İnönü, Rauf Orbay ve Refet Bele olmak üzere diğer silah arkadaşları, Türkiye’yi demokrasiye götüren yolda omuz omuza savaştılar o gün.

Yol yok, demiryolu yetersiz, havaalanı yok, uçak yok, otomobil yok, fabrikalar gayrimüslimlerin elinde, doktor yok, mühendis yok, elektrik yok, üste başta yok, fakirlik diz boyu… Savaşlarda yitirdiğimiz erkeklerin sayısını ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.

Böylesi bir ortamda kuruldu cumhuriyet. Hemen ekonomik önlemler alındı. Yollar yapıldı. İmece usulüyle köylerde çiftlikler kuruldu. Alman mühendisler, doktorlar geldi. Tarıma ve hayvancılığa dayalı fabrikalara örnek olarak Bursa’da Merinos fabrikası hayata geçti (Dünyanın en büyük tekstil müzesi olarak düzenlenebilirdi…) Şeker fabrikaları, silah fabrikaları, maden işleyecek fabrikalar art arda açıldı. Sağlık yatırımları, hastaneler, sağlık ocakları, halkevleri, öğretmen okulları, mühendis ve doktor yetiştiren okullar açıldı. Sermaye biriktirebilmek için bankalar devreye girdi. Köylü emeğinin karşılığını alsın diye kooperatifleşme başladı. Kadınlar sosyal hayatta boy gösterdi. Her meslekte inanılmaz başarılara imza attılar. Tiyatroda, sinemada, sanatta başarılı kadınlarımız yerlerini aldı. Okuma ve yazma seferberlikleri ile halkın dünyayı tanıması sağlandı.

Türkiye 1923-1938 arasında ortalama yüzde 27 büyüdü.

Bugün bu topraklar üzerinde özgür ve bağımsız yaşıyorsak, bunu başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, tüm şehit ve gazilerimize borçlu olduğumuzu asla unutamayız, unutmamalıyız.
Türkiye Cumhuriyeti, modernleşme projesidir. Cumhuriyet kurulduktan sonra eğitim, ekonomi, hukuk, kültür, alanında büyük yenilenmeler yaşandı bu ülkede. Böyle bir değişimi yaşamış bir başka ülke daha bulmak zordur.

Saltanat ve hilafetin kaldırılmasıyla, Cumhuriyet devrimleri yeni ve modern bir Türkiye yarattı. Ancak Türkiye, 1950’den sonra emperyalizme bağımlı bir ülke haline getirildi. Rant ekonomisi ülkeye egemen oldu. İnşaat yaparak kalkınma sağlandığı sanıldı. Ülkemiz sıcak para akımlarına muhtaç hale getirildi, paradan para kazanmanın yeteceği pompalandı. Yattığı yerden para kazanarak alışveriş merkezlerine yönelen yatırımcı tipi oluştu. Toplum fakirleşirken parası olanların şatafatlı yaşam sürmelerine ses çıkarılmadı. Ağır sanayi yatırımlarının devamı gelmedi. “Fabrika yapan fabrika” diye tanımlanan yatırımlar unutuldu. Köylü kente göç ederken gözler kapatıldı. Büyük toprak satışlarıyla orada yaşayanlara güle güle denmeye başlandı ve kulaklar duymadı. Suyumuz borularla yüzlerce metre ötede barajlara taşındı kimse görmedi. Yeşil alanlara fabrika kuruldu, zeytinlikler bina doldu.

Halk susturuldu, sesi çıkanlar gazlandı, dövüldü, içeri atıldı. Yetmedi çağın dışında kalmaları için eğitim sisteminde derin yaralar açıldı. Terör yoluyla bölünme süreci yaşatılmaya çalışıldı. Türk halkının iradesi dışında kararlar alındı. Bir avuç diye tabir edilen insan toplulukları çoğunluk üzerinde tahakküm kurar oldu.
Cumhuriyetimizin 92’nci kuruluş yıldönümünde, ülkemizin bağımsızlığını, bölünmez bütünlüğünü, Cumhuriyet değer ve kazanımlarını, laikliği, planlı ulusal kalkınma yöntemlerini, sanayileşme ve demokratikleşmeyi, ülkede barış politikasını savunmak bir zorunluluktur.
Pazar günü sandıklarda kaderinizi oylayacaksınız.

Akıllı olun!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir