Öncelikle Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun. Dostlukla, güvenle ve gelecek kaygısı olmadan yaşayın. Mutluluk yoldaşınız olsun…

Dünyaya hakim olma, dünyayı şekillendirme ve yönetme amacıyla başlayan bir sürecin çocuklarıyız hepimiz. 600 yıl hüküm sürdüğü topraklardan adeta kopartılan bir halkız. Osmanlı İmparatorluğu’nun ardından adeta sığındığımız topraklar üzerindeyiz, Anadoluyuz ve çok mutsuzuz!

Geçtiğimiz günlerde elime bir anket geçti. Araştırmaya göre Türkler, diğer milletlere oldukça olumsuz yaklaşıyor. En sevilmeyen ülkelerin başında İsrail geliyor… Bu arada ABD de sevilmeyen ülkeler arasında… Araştırmaya katılanların sadece yüzde 19’u ABD’ye olumlu yaklaşıyor.

Avrupa Birliği ülkeleri, Çin ve Rusya için de durum pek farklı değil. Kimseyi sevmiyoruz, güvenmiyoruz!

İlk bakışta Müslüman ağırlıklı bir toplumun Müslüman olmayanlara duyduğu hoşnutsuzluk olarak yorumlanabilir. Fakat sonuçlar İran ve Suudi Arabistan gibi Müslüman ülkelerin de pek sevilmediğini ortaya koyuyor. Araştırmacıların yorumu ilginç; “Aslında, Türklerin gerçekten sevdiği bir ülke ya da bir kuruluş bulmak epey zor, Türkiye hariç”.

Ne var ki, bu kanıya da şüpheyle yaklaşmak gerektiği ortada. Zira başka araştırmalar, Türklerin aslında birbirinden de pek hoşlanmadığını gösteriyor.

Küresel “kişiler arası güven” araştırmaları Türkiye’nin dünyanın en güvensiz toplumlarından biri olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, 2008 tarihli ‘Dünya Değerler Araştırması’nda Türkiye kişiler arası güven anketinde 60 ülke arasından sonuncu durumda. Öyle ki, Türk toplumunun sadece yüzde 4.9’u “Diğer insanlara çoğunlukla güvenilebilir” diyor ki, bu oran sadece 20 yıl önce korkunç bir soykırım yaşamış olan Ruanda ile aynı düzeyde.

(Buna karşılık en yüksek güven oranlarına sahip olan Norveç veya İsveç gibi ülkelerde, “Diğer insanlara çoğunlukla güvenilebilir” diyenler yüzde 70’in üzerinde.)

Dünya kişiler arası güven haritası da bu tabloyu doğruluyor. Ülkelerin renklerine göre derecelendirildiği haritadaki kıpkırmızı Türkiye tablosu, ülkenin dünyanın en güvensiz bir kaç ülkesinden biri olduğunu gösteriyor.

Bu verilere baktığımızda, Türkiye’nin paranoyak bir toplum olduğunu söylemek pek de haksızlık olmaz.

Bunun dış politikadaki yansıması, toplumun diğer ülkelerin Türkiye’ye karşı sürekli komplolar kurduğuna inanması. Aynı paranoya, iç politikada ise şiddetli siyasi çatışmalar, gövde gösterileri ve tekrarlanan cadı avları şeklinde kendini gösteriyor.

Ancak bu paranoya henüz Türkleri bencil bireylere çevirmiş değil; daha ziyade tehlike denizinde sığınacak küçük güvenli limanlar arayan bireylerin oluşturduğu izole cemaatlere bölünmüş durumdayız.

Adam kayırmacılık da Türkiye’de bir anormallikten ziyade, bir kural gibi kabul edilmesi, yine bu güvensiz ve cemaatçi toplum dokusundan kaynaklanıyor. Belirli bir zümre gücü ele geçirdiğinde yalnızca kendi mensuplarını ihya etmeye çalışıyor. Zira bu anlayışa göre yalnızca güvenilir olan dar bir topluluk iyiliği hak ediyor, güvenilir olmayanların payına düşen ise dışlanmak ve ötekileştirilmek.

Türkiye’ye huzursuzluktan ve acıdan başka bir şey getirmeyen ve Türk toplumunu mutlu olmaktan alıkoyan bu aşırı şüpheciliğin kaynağı ne?

Bu sorunun kolay bir yanıtı yok.

Mutlu olmak için öncelikle iç dünyanıza yolculuk başlatın…

Ah siz Türkler ah!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir