Tek taşımı kaybettim (2)
Dün iki hafta önce bir cumartesi gününün akşam saatlerinde başlayan hastane maceramı anlatmaya başlamıştım. O geceyi büyük sancılarla geçirdim. Evdeki ağrı kesicilerimle baş başaydım. İlacın güçlendirilmiş daha doğrusu içeriği artırılmış ‘forte’ olması bile ağrıları dindirmeye yetmedi… Bu arada mide bulantılarım arttı. Yediğim hemen herşeyi çıkardım ama ne çıkarmak; böğürdüm resmen… Gözlerim kan çanağına döndü… Sadece su ve çorba içmiştim oysa… Sabahı sabah yaptım… Evde sıcak su torbası vardı. Kaynar su koydum içine ve ağrıyan yere koydum gece boyunca. Damarları, mesane yolunu genişletmiş olmalı ki ağrım biraz azaldı. İnsan böylesi durumlarda akıl yürütüyor ya da çare için annelerimizin, anneannelerimizin yaptıklarını tekrarlıyoruz… Oturduğum her koltuk terden sırılsıklam… Hava sıcak, su torbası sıcak resmen kilo kaybediyorum bu arada…
Sabahın ilk ışıklarında 1-2 saat kadar uyumuşum… Kalktım, sabah kahvaltısı yaptım ama sancı arada yokluyor… Günlerden pazar ve nöbetçi dışında hastanede doktor olmadığını düşünüyorum. Çünkü daha 12 saat önce oradaydım ve tedavi adına hemen hiçbir şey yapılmamıştı… İki gündür doğru dürüst uyumamıştım. Uykusuzluk dengemde sorun çıkarmaya başlamıştı. Saat 10:00’da aynı hastanenin yolunu tuttum, eve yakındı… “Ağrım çok lütfen bir şeyler yapın” dedim kapıda. Görevli olan arkadaşa da “Kan verdim dün. Kan grubuma da bakacaklardı. Öğrenebilir miyim?” diye sordum. Yine el röntgenim, yine vatandaşlık numaram… Bir yeri aradı ve hanım bir kızımız geldi. “Beni takip edin” dedi.
Ağrılarımla laboratuvara kadar yürüdüm. (A rh +) kan grubumu teyit eden kartvizitimi aldım. Döndüm girişin hemen yanında bana iki ayrı ağrı kesici solüsyonu içeren karışım iğne yapıldı. Tansiyonumu ölçen, kanımı alan hemşireydi… Daha 1 gün önce oradaydı ve sanırım başka eleman yoktu… Ya da aynı hastaya aynı hemşire uygulaması vardı…
Bu arada bir hastabakıcı olan ama doktor kadar her işin içinde olan bir bey, “dün testleriniz vardı galiba onları size verelim” dedi. Ve hasta girişi yapan beyefendiye “çıkış alalım verelim” dedi. Emir gibiydi… Kağıt çıkışlar alındı ve bana uzatıldı. Bu arada ben “uzman doktor filmlere ve test sonuçlarına ne zaman bakar?” diye sordum. Bilgisayar ekranına baktılar ve bana “pazartesi ve salı ameliyat günü. Ancak çarşamba günü” yanıtı verdiler. Ağrılarımla 2.5 gün daha bekleyemezdim. Üsteledim. “Bir ara olsa da filme baksa” dedim. Hastabakıcı bey, “Mümkün değil. Ameliyatlar çok yorucu oluyor. Siz ancak çarşamba günü gelirseniz ilgilenebilir” dedi… Yani koca hastanede tek ürolog mu vardı, anlayamadım… Bu arada saniyenin onda biri kadar bir zaman diliminde bana kan ve idrar tahlil sonuçlarını veren beyefendiye el ve göz işareti çaktı. “Boşver gitsin” anlamına geliyordu… Hiç istifimi bozmadım ve kapıya doğru yürüdüm… İğnenin etkisiyle ağrısız bir gün geçirdim çok şükür…
2.5 gün daha bekleyemezdim ve pazartesi günü arkadaşım Hülya Aytekin’in de önerisiyle Setbaşı Köprüsü’ne gelmeden 30 metre kadar gerideki Ürotaş’a gittim. Doktorum insan iyisi… Ahmet Köse… Burtom’da film çekildim ve idrar yollarında taş olduğu ortaya çıktı… Yarım saat sonra kırma işlemi başladı… Ses dalgasıyla içerideki taş madeninin orta ve üst bölümlerine darbe üzerine darbe vuruldu ve o an itibarıyla taşlar un ufak olmaya başladı sanırım. Bir haftayı ağrısız sızısız geçirdim. Sonra bir seans daha… 15-20 dakika kadar devam eden kırma işlemi sırasında azıcık sancım oldu. Sonra doktorum “artık git dök” dedi… Bu dökme işlemi parçaların büyüklüğüne, parçaların şekline ve idrar yollarının genişliğine göre değişiyor… Sonra çat çut sesler duyuyorsunuz… Taşın seramikte çıkardığı sesin bu kadar güzel olabileceğini bizzat keşfedenlerdenim. Önerir miyim; kesinlikle hayır!
Şimdi çok daha iyi hissediyorum. Son kontroller bugün. Film çektireceğim ve doktorum inceleyecek. Umarım madende taş kalmamıştır ve maden bir daha açılmamak üzere kapatılır…
İki günlük hastane maceram sırasında yanımda olan sevgili arkadaşlarıma teşekkür ederim.
Fakat yaşayarak öğrendim ki “hastalar asla müşteri olarak görülmemeli…”
Anlayanlara…