Sanayi artık taşınmalı
Bursa’nın cumhuriyet dönemi sanayileşme hamlesinin başlangıcı 1960’lı yılların sonuna denk düşer. İtalyan ortaklı TOFAŞ’ın kurulması, Fransız Renault firmasının OYAK ortaklığı, Alman Bosch Grubu’nun gelmesi, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden yatırımcıların temasları, kurulan binlerce şirket… Bursa’yı mesken tutan bu yatırımlara izin veren yerel ve genel yetkili organlar…
Sonra devreye Çevre Etki Değerleme (ÇED)raporları girdi. Fabrikaların vahşi üretim teknikleri bir nebze de olsa daha dayanılabilir seviyelere getirildi. Çünkü artık dereler rengarenk akıyordu, hava kalitesi düşmüştü, insan ve hayvanlarda kanser patlamıştı… Kirli derelerden akan suyla sulanan tarlalardan gelen domates, biber, salatalık, fasulye, patlıcan, kavun, soğan, patates, şeftali (o da kalmadı ya), erik, çilek, armut ve bilumum zerzevatta tat değişiklikleri, görüntüsünde acayiplikler, küçülmeler dikkati çeker olmuştu…
Ancak sanayileşmede karar kılan Bursalı yatırımcıların durması demek gerileme ve fakirleşme anlamına da geliyordu. İç ve dış göçlerle nüfus patlaması yaşayan Bursa’da iş alanları açmak, gelişmek ve ihracat yapmak gerekiyordu. Tekstilin hemen her alanında benzer fabrikalar, dokuma atölyeleri, bebe ve ev tekstilinde atılımlar pek de gecikmedi. Makine sanayi yanına vagonları da eklemeyi başardı. Türkiye’de ilklerin yaşandığı yenilikler birbirini izledi. Tarımda sanayileşme beraberinde geldi. SÜTAŞ, Eker, Penguen, Bizden, Erbak Uludağ, Aroma, Burdan gibi markalar Türkiye’ye ve yurtdışına pazarlanır oldu. Yıllarca kış turizm merkezi olarak ün yapan Uludağ’dan beslenen su kaynaklarımız pet şişelerde 18 firmanın kullanımına tahsis edildi. Şimdilerde ise büyükşehir belediyesi Hüdavendigar markalı su firmasını hayata geçirmek üzere…
50-55 yıl içinde kentte 18 sanayi bölgesi hayata geçti. Birinci sanayi bölgesi, kentin tam da ortasında kaldı. Yerleşim bölgelerinde yaşayanların koku dolayısıyla rahatsız olduklarını biliyorum.
Bir zamanlar köy olan Demirtaş’ta, Kayapa’da, Çalı’da, Barakfakih’de, Badırga’da, Minareliçavuş’ta, Kestel’de, sanayi tesisleri binlerle ifade edilir hale geldi.
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın (BTSO) geleneksel yemeğinde konuşan Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay’ı dinlerken bunları düşündüm.
Bursa’nın sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkarmak adına önemli projeleri hayata geçirdiklerini ifade eden Burkay’ın Bursa’ya yeni bir vizyon kazandıracak projelere ilişkin yaklaşık 1 saat 10 dakikalık anlatımı, 1970’li yılların başında karar alan işadamlarının anlatımlarıyla örtüşüyordu sanki…
Dış ülkelerdeki fuarlara gidişlerden tutun da Tekstil ve Teknik Tekstil Mükemmeliyet Merkezi’ne, Uzay (Gökmen) projesinden siyasi gelişmelere kadar onlarca başlık altında görüşlerini paylaşan Burkay’ın “2 dönüm, 3 dönüm, 5 dönümlük fabrikalarda üretim yaparak dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına giremeyiz” sözleri tüm konuşmanın en can alıcı noktasıydı… Yabancıların tek parça 200, 300 dönüm yer istediklerini aktaran Burkay’ın ”Bugün Bursa’da bu arazileri bulmamız gerekiyor. Bunu yaparken de çarpık kentleşmenin getirdiği problemlerle nasıl uğraşıyorsak çarpık sanayileşmenin de önüne geçmemiz gerekiyor. Yüksek Teknoloji OSB, Bursa’nın bugünden yarına aktaracağı bir geleceğin de ilk adımı olacak” diye bahsettiği yer, 12 milyon metrekarelik bir bölge. Yüksek teknolojik yatırımlar için en uygun yer. Tren, karayolu ve liman bağlantılarıyla Türkiye için de önemli merkez olacağı kesin.
Bursa tartışarak doğruyu bulmalı.
Sürekli kent içinde kalan sanayi tesislerinden de bu yeni yapılanmayla kurtulmak mümkün hale gelmeli. Bir başka deyişle sanayi tesislerinin yaşayanları (!) buraya taşınmalı. Diğerleri için el-fatiha…