Sunay Akın… Yazar, şair, bilgi adamı, koca yürekli bir Türk insanı. Aynı zamanda kafalarda soru işaretleri bırakan ve o sorulara doğru yanıtları veren iyi bir konuşmacı aynı zamanda. Geçtiğimiz cumartesi akşamı, Nilüfer Belediyesi Halk Evi’nin bahçesindeki Ramazan Şenliklerinin konuğu oldu, Sunay Akın.

O konuştu halk dinledi, o konuştu şaşkınlıklarımız arttı, o konuştu kafamızdaki tarih olgusu değişti. O konuştukça dirsekleriyle yanındakini uyaranların sayısı arttı. O konuştukça bilinenlerle saklananların ayırdına vardık. Ne çok gerçek saklanmış Türk halkından. Ne çok doğru varmış meğer. Ne çok gizlenmiş bilgi…

Ramazan Sokağı’nda sahne alan Sunay Akın, bugün ‘google amca’nın bile bilmediklerini biliyor. Araştırmış, okumuş, hafızasında bir hazine saklı. Türkiye’de aklına ilk ‘Oyuncak Müzesi’ kurma fikri gelen adam o. Çocukluğunda eline tutuşturulan ilk oyuncağı olan treni bularak müzeye koyan yine o. Her sözünü tartarak, bugünle bütünleştirerek aktarıyor. Yaşanmış bir örneği anlatırken kullandığı nükteli ses tonu, halkın nabzını tutmaya yetiyor. İnsanımızı çok yakından tanıyor.

Nasreddin Hoca’nın torunlarına söylenecek sözlerin derin olmasına dikkat ediyor. İslam peygamberi, yüce insan Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a) ‘ezan’ konusunda attığı adımı anlatırken söylediği “Yanındaki özgür insanlardan birine işaret verebilirdi. Sen söyle söyleyeceğini diyebilirdi. O büyük insan en köşede bekleyen, köleyi gördü ve işaret etti. Habeşliydi ve adı Bilal’di. Bilal ne diyeceğini bilemedi önce ve birkaç basamak çıkarak gökyüzüne doğru ‘Allahu Ekber’ diye seslendi. Halkı bir araya toplamak için yazılı bile olmayan bir ezan, bir kölenin sesinden dünyaya çağrı oldu. Bunu anlamakta zorlanmayın. Eşitlik o zamandan bu yana İslam’ın önem verdiği en önemli unsurdur. Şaklabanlara, yalancılara, dinimizi kullananlara, sonradan eklenen hurafelere, sahte hocalara dikkat etmek zorundayız” sözleri büyük alkış aldı.

Bununla yetinmedi Akın ve “dünyanın en güzel camii nerede biliyor musunuz?” diye sordu. Birkaç saniye duraksadı ve devam etti… “Dostlar Türkiye’de o camii” dedi… Herkes Bursa Ulu Camii diye düşündü belki içinden o an…

Oysa o caminin güzelliği bir başka objeden kaynaklanıyordu. Yeryüzünde, en uç noktasında yazı araç ve gereçlerinin olduğu tek tapınağın İstanbul’da olduğunu bilmemek, uygarlık denilen satranç oyununda yapılacak güçlü bir hamleden çok ama çok önceden mahrum kalmak anlamına geliyordu.

Akın anlatmaya devam etti; ”Bu cami, Haliç’in kıyısında bulunan ‘Defterdar Camii’dir. Ne mutlu ki, fırtınalı bir havada düşerek kırılan hokka ve kalem, günümüzde yerine yeniden konuldu sayemde. Minarenin ucunda duran o ‘hokka ve kalemi’ dünyada bilgiye önem verilmesi gerektiğini anlatan yegane obje. Atalarımızın derin düşünceleri olmalı…”

…Ve sordu Sunay Akın, “bunları biliyor muydunuz?” diye… Hayır bilmiyorduk, başlarımız öne eğildi… Ekledi; “bunları anlatmazlar size, ama ben varım” dedi…

Unutuyordum… Oruç kelimesinin bir anlamı da güneşin en tepede olduğu anmış… Bakın ne dedi Sunay Akın, “Bir ilahiyatçı hocamız oruç kelimesini şöyle yorumladı; ‘Güneş en tepedeyken günün sıcak saati, en sıcak saatte ve yerlerde tutulan oruç daha makbuldür’… Böyle bir şey olur mu? Bu yaradan dünyanın sıcaklığına göre ibadeti tanzim eder mi? Güneşin en tepede olduğu an yeryüzünde gölgeler yoktur. Bütün çıplaklığıyla gerçek vardır, doğrular vardır, dürüstlük vardır, insan vardır. Oruç tutmak budur. Bu mübarek güneşi en tepeye alıp cehaleti yok etmeye çalışmalıyız…”

Sunay Akın’ın yol arkadaşı ses sanatçısı Cihan Yıldız’ı da unutmamak gerek. Pandomim sanatçısı İlker Kılıçer’in sahnesi de o gece herkesi büyüledi…

Ömrün su gibi geçsin Sunay Akın… İyi ki varsın bu topraklarda…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir