Türkiye’de sanayileşmenin durdurulması için öncelikle özelleştirilme çalışmalarının hızlandırılması gerekiyordu ve “babalar gibi” satan bakanlar vardı. Özelleştirilen tesislerin kentlerin merkezinde kalan arazilerini değerlendirmek ve konut ya da ticari alan olarak tescillemek çok zaman almadı.

Devlete ait fabrikalar, cumhuriyetimizin ilk yıllarına ait ve daha çok basma, yünlü kumaş, şeker, maden, ayakkabı ve cam eşya gibi halkın birincil olmayan ancak yaşam kalitesini artıran ürünlerin ortaya çıktığı yerler olması kimsenin umurunda değildi. 3-5 yıl içinde elden çıkarılan fabrikalarda çalışanlara başka adresler gösterildi… Kimi devlet memuru yapıldı kimi taşeron şirketlerde eleman oldu. Özelleştirmeler öylesine hızlı yapıldı ki; işletmelerin kasasında ya da banka hesaplarındaki yüklü paralar bile unutuldu kimi zaman!

Alıcıların “sanayici” olmaması kimseyi rahatsız etmedi.

A­sıl Me­se­le”; ül­ke­nin cid­di bir iv­mey­le fa­kir­leş­ti­ril­me­si­ydi ve “Sevgi Marketler” devreye giriverdi hemen. Aş evleri, Işık evleri, mikro krediler, Kadın Sığınma Evleri, Huzur Evleri, Mahalle Konakları, Kadın Kahveleri, asla dünya arenasına çıkamayacak mesleklerin öğretildiği kurslar, evde bakıma paralar, hastaya bakıma paralar, fakirim diyene paralar, hastayım diyene hastaneler, ilaç alamayana yeşil kartlar… Hep yukarıdan verilen ve alıştırılan bir halk… Çalışmadan yan gelip yatanlar…

Büyük projeler… Büyük laflar… Maaşlara küçük zamlar; küçük partiler, küçük insanlar…

Tür­ki­ye­’nin bu­gün­kü du­ru­mu; Cum­hu­ri­yet de­ğer­le­ri­nin tah­ri­bi, dış po­li­ti­ka­da­ki olum­suz-kor­ku­tu­cu ge­liş­me­ler, iç po­li­ti­ka­da­ki par­ça­lan­ma-par­ça­la­ma prog­ram­la­rı, eği­tim­de­ki din­sel ku­şak ya­rat­ma po­li­ti­ka­sı ve Tür­ki­ye­’de­ki fa­kir-ca­hil ke­si­min bü­yü­tül­me­si prog­ra­mı tam bir bü­tün­lük içindedir.

Oysa Tür­ki­ye­’nin kı­rıl­gan eko­no­mi­si ve bu eko­no­mi­nin asıl me­se­le­si; ‘Sa­na­yi­leş­me­mek­ti­r! Maalesef gerçek budur…

Yerli otomobil, yerli uçak, yerli tank, yerli piyade tüfeği, yerli makineler gibi elimizden gelenin en iyisini yapma çabalarının altında yatan gerçek sadece içimizde yanan ateştir… O kadar.
Bilim üretmek zorunda olan üniversitelerin lise üstü eğitim kurumları olarak ne yaptıklarını, öğrencilerin öğrenme ve uygulama isteklerini, yayınlanmış makaleleri, buluşlarını merak eden bir halk var mı sizce?

Üniversite eğitimine kadar ve sonrasında çocukları için binlerce lira harcayan ailelerin, “benim kızım/ benim oğlum”la başlayan tümceleri hangi temenniyle bitiyor olabilir ki…

Gelecek kaygısı artan Türk halkının verdiği “koalisyon kurun” mesajını bile alamayan, anlamayan bir liderler ordusunun hüküm sürdüğü Türkiye’de kim, nasıl ve hangi nedenlerle “iyi ve güzel bir gelecek” düşünebilir ki…

Hemen hemen her şeye ve her hizmete vergi ödeyen, gönüllü askerlik yapan, azla yetinen, kaçak evlerde oturan, takım tutar gibi parti tutan, düşündüğünü söylerken bile dilini ısıran, adalet ve hukuk içinde doğrunun ayırdına varamayan, dizilerle ve futbolla zaman geçiren bir halktan, neden ve nasıl sorularına yanıt beklemek haksızlık değil mi…

İhracat düşüyorsa, işçi çıkarılıyorsa, tarım sürünüyorsa, sanayici bıkkınlık yaşıyorsa, yeni buluşların adı bile anılmıyorsa, fabrika kuran fabrikalar unutulduysa, başına torba geçirilen askerler de olur, it dalaşında vurulan F-16’lar da…

Ha sahi biz halen NATO, BM, IMF, Dünya Bankası ve AB’de üyeyiz ya da üye statüsündeyiz…

Eh bu da az şey değil hani. Üretemediğimiz her şey oralardan geliyordur zaten…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir