Metal işçilerinin Bursa’dan yaktıkları ateşin kıvılcımları Türkiye’ye yayılmaya başladı. İnternet, yazılı basın, cep telefonu, televizyon kanalları ve fısıltı gazetesi yoluyla yayılan ateşe benzin döken de var su döken de…

Alın teri dökenlerin beyin teri dökenlerle farklı sorunları olmasını doğal buluyorum. Oturdukları, kalktıkları yerler, yattıkları yataklar, gezdikleri sokaklar bile farklı… Sorunların çözümünde aldıkları pozisyonlar, konuştukları yetkililer, düşünce biçimleri, kullandıkları dil bile çok ayrı…

Çokça yazıldı, çizildi ama yinelemekte yarar var. İşçilerin üç temel talebi var.

1-Türk Metal Sendikası’nın fabrikalardan çıkması,

2-Bosch sözleşmesi baz alınarak ücretlerinin iyileştirilmesi,

3- Kimsenin işine son verilmemesi!

Çok şey mi istiyorlar, bence hayır…

İş bırakma eylemine giden yolu özetlemeye çalışayım… İşveren temsilcisi Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ile işçilerin hakkını koruması gereken Türk Metal arasında yapılan anlaşma, sektördeki firmalar arasında farklılık gösterdi. Bosch’a yapılan zam oranıyla Renault işçisine yapılan arasındaki fark, direnişi ateşledi. Aslında 2012 yılında Renault işçileri haklarını almak istedi. Türk Metal Sendikası’nın Şube Başkanı Ruhi Biçer, işçileri tahrik etti. “3 bin kişi için yeni bir sözleşme yapmam” dedi. Emekçiler iş bıraktı. Ama bu, programlanmamış bir eylemdi. 31 kişi ilk etapta kovuldu. Daha sonra 50 kişinin işine son verildi. İşçiler ses çıkarmadı ama uygulamaları da bir yere yazdı.

İşçiler, zaman içinde araştırdılar, soruşturdular ve sendikadan hukuksal olarak sorun çıkmadan ayrılabileceklerini öğrendiler. Üst yönetim sakınca görmedi. Türk Metal Sendikası’ndan ayrılacaklarını duyurdular. Bunu gövde gösterisine dönüştürmek istediler. Sanayi Cami’nin yanına bilgisayarlar kuruldu. İstifa işlemleri başlamıştı ki sendikacılar işçilere saldırdı. Bu alevlenmekte olan direnişe benzin döktü.

MESS, işçilerin temsilcileriyle yaptığı sözleşmeyi göstererek, “zam yok” dedi. Oysa bu sözleşme yapılırken, hiçbir emekçinin fikri sorulmadı. Üstelik bir başka gelişme daha yaşandı. Gece vardiyasına giden işçilerden ikisinin kartı basmadı. Böylece işten çıkarıldıklarını anladılar. Diğer arkadaşları da turnikeden geçmediler. Fabrika dışına da çıkmadılar. Sonraki vardiyalar ise içeri girmediler. Böylece direnişin adı konuldu. Eylemin kurgusu, zam ve işten çıkarılmama şartı üzerine yapıldı.

O sırada çıkarılan 14 işçinin yeniden işe alınmasıyla Renault tarihinde bir ilk yaşandı! Ancak işçiler geri adım atmadılar ve ücret konusunda direnmeye başladılar.

Renault direnişi dalga dalga yayıldı. Bir domino etkisi yarattı. Önce TOFAŞ, ardından Coşkunöz firması çalışanları da greve çıktı. Son olarak, Mako işçileri de üretime girmedi. Sırada Farba, Value ve SKT’nin olduğu haberleri geldi. Ford çalışanları da iş bıraktı. (Bu arada Coşkunöz işçileri dün sabah kart basmaya başladı.)

İşverenler, bu yıl yapılan sözleşmenin (Eylül 2014) 3 yıl yürürlükte olduğunu, buna göre, greve çıkmanın suç sayıldığını söylüyor. ‘İşbaşı yapın, her şeyi unutalım, zam konusuna da bakarız’ diyor. İşçiler, “Haklıyız kazanacağız, ölmek var dönmek yok” diye karşı çıkıyor.

Sonuç olarak iş bırakma eylemlerinin yayılabileceğini ve zararın büyüyeceğini öngörebiliriz. İşçiler kararlı. İşverenler de hesap kitap yapmak zorunda. İşyeri içindeki işçiler yorulmaya başladı… Yiyecek-içecek, giyecek, tuvalet ve su gibi gereksinimler karşılanıyor ancak yetersiz.

Yapılması gerekenleri her iki taraf da iyi biliyor ve zaman Türkiye’nin aleyhine işliyor. Bir yol bulunmalı ve işçi de işveren de bu yoldan geçebilmeli.

Paralel yollar ise her zaman hazır ve nazır, bekliyor!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir