Türkiye bir süredir ekonomideki tartışmaları bir kenara bırakarak seçime odaklandı. Verilenler, olmaz diyenler, kaynak yaratanlar, kaynak yok diyenler birbirine karıştı…

Oysa gerçekler acıdır ve hem ağzınızı hem de ellerinizi yakar. Ekonomik güven endeksi mart ayında bir önceki aya göre yüzde 15,4 oranında azalarak 88,50 değerinden 74,85 değerine düştü ki bu değer, endeksin bugüne kadar aldığı en düşük değer olarak tarihe geçti. TÜİK’in 30 Mart günü açıkladığı verilere bakılırsa güven her alanda tarumar olmuş; tüketici, reel kesim (imalat sanayi), hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörü güven endekslerinin hepsi aşağı gitmiş. Demek ki insanımızın güvenle ilgili ciddi sıkıntıları var…

Ekonomi bakanı Nihat Zeybekçi geçen hafta “ihracat da ekonomi de marttan sonra toparlanır” diyordu ama neden böyle olacağından bahsetmiyordu. Rakamlardan bildiğimiz; AB ve Orta Doğu’ya ihracat düşüyor.

Avrupa ekonomisi hızla toparlanıyor mu? Sanmıyorum. Yemen’de 10 küsur ülke birbirine girmişken Orta Doğu’dan medet ummak pek akıl karı değil. Suudiler Yemen’i vuruyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İran’ı “bölgede emelleri var” diye eleştiriyor. İran, Türkiye’ye nota veriyor. Sonra İran’la 10 anlaşma imzalanıyor… Bu kargaşa içinde ve  “bölgesel bir savaş çıkabilir endişelerine” rağmen, normal şartlarda petrolün fiyatı artması gerekirken düşüyor. Çünkü dünya ekonomisi zayıf, dolayısı ile petrole talep düşük. Üstelik şimdi İran’ın Batı ile yaptığı nükleer pazarlıkta anlaşmaya yakınlaştığı düşünülüyor. Anlaşırlarsa, İran daha çok petrol ihraç edebilecek, petrolün fiyatı daha da düşecek.

Bu petrol mevzu, enerji tüketimini ithalat ile karşılayabilen Türkiye için harika bir şey olmalı ama olamıyor… Zira TL’nin değer kaybetmesi yüzünden enerji ithalatı maliyetli hale geliyor. Gelişmekte olan ülke para birimleri geçen hafta dolar karşısında kayıplarını kısmen telafi ederken, TL dolara karşı değer yitirmeye devam etti. Yani petrolün fiyatı düşse de Türkiye için petrolü ithal etmenin masrafı pek fazla değişmiyor, vatandaşın elektrik ve doğalgaza ödediği para azalmıyor.

Konutlarda kullanılan elektriğin ortalama birim fiyatı 2014’ün ikinci yarısında bir önceki yılın aynı dönenime göre yüzde 5,9, 2014’ün ilk altı aylık dönemine göre yüzde 5,6 artmış. Doğalgaz da ise artış sırası ile şöyle; yüzde 3,2 ve yüzde 4,4. Demek ki halk faturalarda indirimi zor görecek.

Piyasaların sözlerine kulak kabarttığı bir isim var; Timothy Ash… Bu önemli şahsiyete göre TL’nin değer kaybetmesinin AKP içindeki sorunlarla, yakın zamanda patlak veren iç gerilimlerle doğrudan ilgisi var. Ash’a göre, sayın Bülent Arınç, AKP içindeki, Erdoğan’ın başkanlık planlarından rahatsız olan “ak saçlıları” temsil ediyor ve Ash bu ekibe Başbakan Ahmet Davutoğlu, eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve sayın Ali Babacan’ı da dahil ediyor.

Elbette bir piyasa ekonomistinin AKP içinde yaşanan gerilimleri sermaye fraksiyonlarının çıkar çatışmalarına bağlamasını bekleyemeyiz.

Örneğin bir bankacı haber ajansı Reuters’e yaptığı yorumda durumu; “ülkede 10 küsur senedir ilk kez siyasi risk fiyatlanıyor” diyerek özetliyor. Kısaca “piyasa” seçimler yaklaşırken artan bir siyasi risk görüyor. Tabii, bu “kaynama”, solcuların dediği gibi, sermaye fraksiyonları arasındaki çatışmanın bir tezahürü ise, konu haziran seçimleri ile kapanmayabilir ve gerilim sonrasına da sarkabilir.

Bu yıl büyümenin yüzde 3 olması bekleniyor. Büyüme yavaş seyretmeye devam ederse, hükümet seçimler yaklaşırken cepten harcamaya başlar (sosyal yardım adı altında), bütçe dengesini bozar. Ve “faiz indirme” muhabbeti yeniden ateşlenebilir…

TL’nin değer kaybı sürerse, piyasa diye bir şey de kalmayabilir… İthalata bağlı üretim yapanların derhal önlem istemesi gerekiyor…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir