100’üncü yıl geldi çattı
Gerçeklerin bulunmasından gerçeklerin yazılmasına kadar geçen süreye “yalan tarih” dememiz doğru olur. Tarihi belgeler, fotoğraflar, yazışmalar, gözlemler, yabancı misyonun yazıları, büyükelçiler arasındaki konuşmalar, yerel halkın anlattıkları, yaşı 100 ve üzerinde olanların anıları, askeri kaynaklarda yer alan imzalı emirler, yabancı gezginlerin ve görevlilerin yazdıkları, yabancı gazetecilerin haberleri… Hemen hepsi araştırmacıların elinde ve her şey tartışmaya açık…
Dedelerin, anneannelerin, amcaların, dayıların kendi yaşadıklarını hikaye gibi anlattığı bir evde büyüdüm ben. Komşuları olan Agop’un, Ohannes’in daha onlarca Gregoryan Kilisesi’ne bağlı olan yerli halkın Fransızlarla olan ilişkilerini ve sonunda bir asker olarak düşmana dönüşmelerini çok dinledim. Başı kapalı kadınlara yapılan tasallutun yarattığı kindi ilk anlattıkları… “Rahat rahat yaşarken ne oldu da böylesine olaylar yaşandı?” diye sorardı yaşlılar… Çete kurmak zorunda kaldıkları yıl; 1912… Birinci Dünya Savaşı başlamak üzere… Fakirlik bir yandan işsizlik öbür yandan sıkıştırıyor aileleri… Evin büyükleri askerlik hizmeti için çağrılmış… Askerlik süresi 4-6 yıl… Çalışarak eve para getiren 50 yaş üzerindeki kişiler… 1914-1918 arasında milyonlarca insan ölmüş… Ve paylaşım yılları…
Batılı askerler Türk topraklarında… Yerleşmeye başlamışlar bile… Tren yollarını su ve elektrik idarelerini kontrol etme gayretleri işe yaramış durumda. Stratejik binalarda konuşlanmışlar ama dost bulmaları gerek… Buluyorlar… Hristiyan azınlıklar var kentlerde. Terzi, marangoz, doktor, mühendis hep onlardan… Kuyumcular da onlar. Dil de biliyorlar nasılsa… Yapmaları gereken tek şey “ülke vaat etmek yani zaten yaşadıkları toprakları…”
24 Nisan 1915 yılına denk düşen anılar bunlar… Hınçak (Çan Sesi) ve Taşnaksutyun partilerine üye olan yerli halkın, Orta Asya ve Ortadoğu’dan gelenlere aşağılayıcı bakışlar fırlatmaları tam da bu tarihe denk düşer. Sonra da “tehcir” başlar… İstanbul karar alır ve uygulanır… 24 Nisan 2015 işte bu kararın alındığı tarihin 100’üncü yılı ve bir zamanlar kız alıp verenlerin torunları, yine gerilim yaşayacak ya da yaşatacak…
Gerçekleri tam olarak algılayamayan; Uruguay (1965), Güney Kıbrıs (1982), Arjantin (1993), Rusya (1995), Yunanistan (1996), Lübnan (1997), Belçika (1998), Vatikan (2000), İtalya (2000) Fransa (2001) İsviçre, Polonya, Slovakya, Kanada, Almanya, Hollanda, İtalya, İsveç, Rusya Federasyonu, Venezüella, Amerika (33 eyalet), Avustralya, İngiltere 24 Nisan 1915’i “yok edilme tarihi” olarak kabul etmiş durumda. Toplam ülke sayısı 55.
ABD ise sanırım şimdilik bizi kırmamak için geçiştiriyor… Oysa gerçeklerin tam ve tartışmasız olarak araştırılmasında eksiklikler var. Tarihi “mavi kitap” konusu bile açıklığa kavuşmamışken Türkiye mahkum edilmek isteniyor… Emperyalistlerin oyunu devam ediyor. Bu yıl 24 Nisan’da sözde soykırımın 100’üncü yıldönümünü anmaya hazırlanan ve ABD Hükümeti’ne baskıda bulunan Ermeni Diasporası, bu kez Starbucks’a taktı. Bulunduğu ülkelerdeki yerel temaları işleyen posterleri kafelerine asan dünyanın en büyük kahve zincirlerinden Starbucks’ın Türkiye bayrağı Ermeni Diasporasını harekete geçirdi. Starbucks, başlatılan kampanyada geri adım attığını ve Türkiye bayraklı posterlerin kaldırıldığını açıkladı. Küçük ayrıntılar bile gözlerden kaçmıyor.
Sırada büyük davalar var…
Herkese kolay gelsin…