Zeytinyağlı yiyemem aman!
Alışkanlıklarımızı düzenleyen sistemin ana damarları üzerinde kafa patlatmak zorundayız. Bize ne öğretiliyor, ne yapmamız isteniyor, davranışlarımız nasıl formatlanıyor, ne giyeceğimize, ne yiyeceğimize nasıl karar veriliyor, inançlarımız üzerinde kim ne diyor bilmek zorundayız.
Emperyalizmin üzerimizdeki deneylerine en azından kulak kabartmalıyız. Neden sürekli “gelişmekte olan ülke” konumunda olduğumuzun yanıtlarını bulmalıyız.
Acının insanları birleştirdiği yönündeki algının kökenlerine inmeliyiz. Gülmek neden ayıp sayılıyor ülkemizde örneğin, hiç düşündünüz mü? Korkularınızın neler olduğu yönünde hiç sıralama yaptınız mı? Ev ve otomobil sahibi olmak için kaç yılınızı harcadınız, hiç hesap ettiniz mi?
Sizinle bugün bir türkünün ortaya çıkışını paylaşacağım. Türkünün adı; ‘Zeytinyağlı yiyemem aman.’
Hikayesi ilginç ve kapitalizmin korkunç yüzünü göstermesi açısından en iyi örneklerden biri…
Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan’dan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiş (Türk Halk Müziği Repertuar numarası 1133).
Türkünün neden çıktığını ya da çıkarıldığını anlamak için ‘Marshall Yardımı’na değinmemiz gerekiyor. Plan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketi. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı alır.
ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir. ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracatını keşfetmiştir. Marshall yardımının koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır (Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966).
Buna koşut olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur. Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır. Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı Türk Lirası karşılığı satılır.
Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı ısınırsa kanser yapar gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz. Oysa zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir.
Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır.
Katı yağ/margarine mahkûm edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık yağa bile muhtaç hâle getirilir. Basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır…
Nasıl ama…
Uyanmanız gerek dostlar. Uyanmalı ve mahkum edildiğimiz çıkmazın adını öğrenmelisiniz.
Karşımızda üretim devleri var. Mallarını pazarlayacaklar ki kendi işçileri, çiftçileri, kompradorları daha da semizleşebilsin.
Batılı silah devlerinin oyunları ise bir başka yazı konusu olacak kadar derin ve çok uluslu. Hükümeti oluşturan partilere biraz da bu gözle bakmanızda yarar var.
Kim ne söylüyor, neden söylüyor, nasıl söylüyor bilmek zorundasınız.
En azından şimdilik…