Doğanın intikamı acı olur (2)
Dün, “İnsan doğayı bozuyor” demiştik. Bugün sorumuzu değiştirelim… Sizce insan, yaşadığı çevreyi bilinçli olarak bozar mı? Bence bozar arkadaş. İnsanın kendisini yok etmesi, varoluşuyla doğrudan ilişkili çünkü.
İlk insan yaşayacağı mağarasına daha kolay erişebilmek için doğada tahribata başladı. Yol yaptı, kazdı, merdiven için taşları ve ağaç dallarını kullandı. Mağaranın içinden çıkan molozları bir kenara attı ve ateşi bulana kadar doğadan beslendi. Ekim, dikim için toprakla uğraştı. İşine yarayan ne varsa topladı. Ateşin bulunması, ormanları yok etmeye başladı. Etin piştiğinde daha lezzetli olduğunu anlayan insan hayvanları daha çok öldürmeye başladı. Nüfus arttıkça başka diyarlara göç başladı. Bu kez o ormanlardan elde ettiği kereste ile gemiler yaptı. Tekerlek bulununca taşıma araçlarının çeşitliliği de arttı. Mülkiyet kavramının gelişmesi, ihtiyacından çok, saklama içgüdüsü ve ticaret, zengin ile fakir kavramlarını da beraberinde getirdi. Binlerce yıl devam eden savaşlar, özellikle çıkarılan yangınlar, yeraltındaki madeni kullanan ırkların diğer ırkları yok etmeleri ve nihayetinde ihtiyaçların artması doğanın tüm dengesini altüst etti.
Bilim insanlarının buluşları da bitimsiz sandığımız doğada derin yaralar açtı. Sadece insanda olduğu öğretilen aklın yerinde olmadığının kanıtı gibiydi olup bitenler. Sağlıklı bir çevrede yaşadığı yılları unutmuş, kirli ve hastalıklı bir gelecek açısından değerlendirme bile yapamaz hale gelmişti insan. Milyonlarcası aynı yerde yaşamaya başlamış, atıklarını toprağa gömen, yakan, ya da akarsular yoluyla denizlere döken tanımakta zorlanacağınız insanlar doldurmuştu dünyayı. Yediği hiçbir şeye güvenemeyen, soluduğu havanın bırakın içeriğini kokusu ve rengi karşısında bile şaşırmayan bir insandı karşımızdaki. Görmediği nükleer atıkların vücudunda yarattığı anormalliklerin bile farkında değildi. Radyasyonlu çayları içtiğinde genetik arızalar çıkacağını bilmiyordu. Bir atom bombası savaşı yapmaya bile kalkışabilirdi salak insan.
Fabrikalar, enerji kaynakları, konut denizleri, atıklar, akmakta bile zorlanan pis akarsular, otel, motel, yazlık dolu deniz kenarları, birbirini hala boğazlamak isteyen insan sürüleri… Bakın bu sürüler dünyaya neler yaptılar…
- yüzyıl ortasından beri gözlenmiş olan deniz düzeyi yükselmesi oranı, önceki iki bin yıllık dönemdeki ortalama yükselme oranından daha büyük artık. Çünkü buz kütleleri hızla eriyor. Küresel ortalama deniz düzeyi 1901-2010 döneminde 19 santim yükseldi. Olasılıkla küresel ortalama deniz düzeyi yükselmesini sürdürecek. Kıyı kentleri tehdit altında.
1950’den bu yana küresel ölçekte soğuk gün ve gecelerin sayıları azaldı, sıcak gün ve gecelerin sayısı arttı. Dünyanın bazı bölgelerindeki sıcak hava dalgalarının sıklığında artış gözlendi. Kuvvetli yağış olayları sıradanlaştı. Temmuz ve ağustos aylarında dolu yağdı Türkiye’ye. Aniden değişen hava koşullarının asıl nedeni yine insan!
- yüzyılın sonuna kadar, yüzey sıcaklığı sanayi öncesi döneme göre 2 derece santigrat artacak. Ey insan anladın sen. Sanayi tesislerinin atmosfere yaydığı zararlı gazların etkisi bu.
Daha da ısınacak bir dünya, susuzluğu da beraberinde getirecek. Yeni savaşlar belki de su için olacak. Daha 3 gün önce Irak’taki Musul Barajı etrafındaki çatışmaları unutmayın.
Özetle; insan, varlığının asıl nedeni olan doğasını unuttu. Ama doğa asla unutmaz!