Dünya şampiyonluğu…
Kendi enerji kaynaklarından yararlanamayan, yararlanmasına izin verilmeyen ve yararlanmak için herhangi bir girişimde bulunmayan ülke, Türkiye.
Güneşle arasına petrol, rüzgarla arasına doğalgaz giren ülke, Türkiye.
Kömürünü enerji aracı olarak kullanmak yerine eline yüzüne bulaştıran ülke, Türkiye. Madenlerinde binlerce mezar olan!
Kaya gazını yeni yeni duyan teknik bürokratların ülkesi, Türkiye.
Açtıkları petrol kuyularına cıva döken yabancı dostlarımızı görmeyen ülke, Türkiye…
Tam bağımsız Türkiye’nin sloganlarda kaldığı, “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen atasını dahi tarihe gömme çalışmalarının yapıldığı yer, Türkiye.
Milyonlarca tonluk madenlerini işlemeden ihraç eden, ihraç ettikten ve işlenmesine göz yumduktan sonra ithal eden ülke de Türkiye.
“Bugün çok enerjik hissediyorum” diye konuşan ve enerjisini akıtacak küçük kovuklar arayan koca koca adamların, “Hun devletiyle vizeler kaldırıldı. Ne diyorsunuz ?” sorusuna, “evet çok iyi oldu” yanıtı verdiği ülke; Türkiye!
Bağımsızlığının sembolü bayrağı ile ayakkabısını silenlere hiçbir şey yapmayan, gönderden indirilmesine göz yumulan, yakılması seyredilen, asılı durduğu balkondan Türk askerlerince indirilen ülke de Türkiye!
Dünyanın en büyük 17. ekonomisi de Türkiye!!!
Kişi başı geliri 10 bin dolar olan ülke de Türkiye. Otoyollarla övünen, her yere hızlı tren götürülen, boğaza 3. köprüyü yapan da Türkiye.
O otoyollarda kendi otomobil markası olmayan ülke, Türkiye.
Komşusu kalmayan, Kuzey Atlantik Savunma Örgütü NATO’ya davet edilen ve şimdilerde tartışılmaya başlanan ülke de Türkiye.
Avrupa Birliği üyeliğine kabul edilmek için dünyada ilk defa Gümrük Birliği’ni imzalayan ve milyonlarca dolar vergiden vazgeçen de Türkiye.
Çin devreye girinceye kadar önlem almayan, yumurta kapıya geldiğinde “yandık, bittik mahvolduk” diye ağlayan sanayicilerin, markasızlıktan gocunmadıkları ülke de Türkiye. Tarihini, üretim gücünü, kalifiye eleman sayısını, ucuz hizmeti, binlerce endemik bitkiyi, hayvan popülasyonunu, yeraltı kaynaklarını (örneğin taridyumu) istatistikleriyle envantere işleyemeyen de Türkiye.
Tekstilde kaç fabrikası, kaç makinesi, kaç boyahanesi, kaç iği olduğunu henüz tam olarak bilmeyen de Türkiye.
Köylerde kaç dönüme ne ekilip biçildiğini bilmeyen de Türkiye.
Binlerce insanını eğitimsiz bıraktığını, gelecekte hangi sektörlere hangi tip insan gerektiğini planlayamayan da Türkiye…
Edirne ve İstanbul’daki kütüphanelerde Fransız araştırmacılar kadar araştırmacı bulundurmayan da Türkiye…
Cacığını, Ezine peynirini, Gaziantep dolmasını, pilakisini, rakısını, Karadeniz horonunu, Mersin balığını, Gemlik zeytinini, Tiftik keçisini, Merinos koyununu, Kayseri pastırmasını, Kürt köftesini, Bursa ipeğini, Türk kahvesini, Gaziantep baklavasını, Haydariyi, Çorum manda yoğurdunu, Susurluk ayranını, Antakya sarmasını, Trabzon tereyağını ve termal kaynaklarını verimli kullanamayan da Türkiye.
Binlerce yıl dayanmasıyla literatürde yer edinen Sedir ağaçlarını, kestane ağaçlarını, ardıçlarını, ladinlerini koruyamayan da Türkiye.
Çocuklarına orman, hayvan, insan sevgisi aşılarken ne yapması gerektiğini tam olarak bilemeyen, müfredatları bakanların geliş gidişlerine göre değişen, sistemin gelecek yıllara göre değil, verilecek hesaplara göre şekillendiği ülke, Türkiye.
Teknolojik gelişmelerin ABD, Avrupa ve Japonya haber kaynaklarından takip edildiği, “adamlar yapmış abi” tümcesinin 70 milyon tarafından ezbere bilindiği ülke, Türkiye.
2 milyon metrekare kapalı alana sahip NATO üs ve merkezlerinde kimlerin, neden ve nasıl çalıştığı gizlenen, atom bombaları tartışmalarında adı kayıtlara geçen, 1 milyonluk ordusu ile dünyanın en büyük 4. silahlı gücüne sahip, savunma sanayisini henüz oluşturmaya çalışan ülke de Türkiye…
İnsanlarının eğitimi ilkokul 4’üncü sınıf seviyesinde olan ülke de Türkiye.
Paranın alabileceği her şeye sahip insanların bilgi söz konusu olduğunda sadece okul yaptırdığı, 15-20 öğrenciye burs verdiği ama asla laboratuvar ya da araştırmacı desteklemediği ülke de Türkiye.
Şimdi başlığımıza dönelim…
Şampiyonluk her zaman olduğu gibi satır aralarında saklı…